Edos Sendromu
Doğduğumda her şey normalmiş aslında. Çığlıklarımameliyathaneyi doldurmuş. Annem hep öyle anlatırdı. Hastalığımınadınıkoymak için dolaştığımızdoktorlardan biri, belki de sebebin doğumda olduğunu söyleyince, isteristemez bu bağırışlarıma bağlıyorduk durumu ailecek. Şimdidüşününce çok salakçageliyor. İlk konuştuğumda iki buçuk yaşındaymışım. “Bab-ba, bab-ba” ilk kelimelerim olmuş amabirkaç tekrardan sonra sesim viyaklamaya dönüşüp, tümden kesilmiş. Ağzım oynuyormuş fakat hiç sesim çıkmıyormuş. Bizimkiler panik olmuş ve hemen doktora götürmüşler beni. Tabio zamanlarbu hastalığıbilmek mümkün değildi. Teşhis koyulması birkaç ay sürmüş. Edos Sendromu deniyor hastalığıma.Dünya üzerinde 7 kişide varmış sadece. Ses tellerinitutan ve konuştukça ses tellerininses çıkarma özelliğini kaybettiren bir hastalık. Eğer konuşmaya devam edersem, bir gün sesimin tümden gidebileceği bir hastalık. Doktor, ailemisadece acildurumlarda konuşmam gerektiğine ikna etmiş. İlk seferde sesim bir hafta sonra geri gelmiş, iniltilerçıkartmaya başladığımdafark etmişler.
Tahmin edebileceğiniz gibi çocukluğum iğrençti, belki de biraz komikti. Konuşmamam içinseks oyunlarında kullanılan ağzı kapatmaya yarayan, kırmızı toplardan kullanmak zorunda kalmıştım.İnsan içine çıkartılmıyordum haliyle. Bir sonraki konuşmam dört yaşındayken, annem tarafından bilinçlibir şekilde yaptırıldı. Kadıncağız, yavrusunun sesini duyamamaya dayanamayıp –eh biraz da bencillik- bana “Anne” dedirtmiş. Babam bir güzel kızmış haliyle amaolan yine bana olmuş. Sonuç; üç haftalıkbir sessizlik... Annem sessizliğim yüzünden her gün ağlamıştı. Bu bize ders olur sandık amaolmadıtabi.Araarakonuşup sesimikaybettim.
Hayatımdakien büyük hayalkırıklığı oyuncu olamamaktı. Keşke sessiz filmler döneminde yaşasaymışım. O zaman sorun olmazdı belki. Durumum böyle olunca konuşmadan yapabileceğim bir iş aradımve sitetasarımcısıoldum. İnsanlar bana ne istediklerini söylüyordu, ben de yerine getiriyordum. Eşimle deişim sayesinde tanıştım.İnternet sitesinin tasarımınıyaptığım bir şirkette çalışıyordu. Doğuştan sağırolan annesi içinişaretdili öğrenmişti. Bu sayede anlaşmayabaşladık. Evlenme teklif ederken kullandığım üç kelime bana beş aya, evlenirken “Evet”demem isebir yıla patlamıştı.Durumum giderek kötüleşiyordu fakat oğlum doğduğunda kendimi tutamayıpağzımdan “Oğlum” kelimesi dökülünce ikiyıl sessizliğe gömüldüm. Kızım doğduğunda hala sessizdim. Sanırım beni bunun içinhiç affetmedi. Ona tüm hayatı boyunca tek bir kelime bilesöylemedim ve onun için susmayı hiç göze alamadım.Yıllar geçtikçe ailembenden uzaklaşmaya başladızaten. Ailesine onları sevdiğini söylemeyen -hele ki böyle bir imkânı varsa- bir koca veya bir babayı ne kadar sevebilirsiniz ki? Oğlunuz evlenirken, kızınız üniversiteyi bitirirken,karınızın annesi öldüğünde bir tesellisözcüğü çıkartmamakonları önemsemediğim anlamına mıgeliyordu sanki? Biraz bencil olduğum doğru amakorkuyordum. Sesimintümden gitmesinden, bir daha hiç konuşamamaktan ve ölürken sessiz kalmaktankorkuyordum.
Kalbime giren ağrıylayolun ortasındakıpırdayamaz hale geldiğimde, ölüm geldi diye düşündüm. Çevremde insanlaryürümeye devam ediyordu fakat hayat benim içinyavaşlamışve durma noktasına gelmişti.Belki de bitecekti… Önümde duran bir genç bana “İyi misiniz?” diye sordu. İyi miydim? Cevap vermek istiyordum ama sesimin çıkmamasından korkuyordum. Sesim çıksabileönemsiz bir şey miydi bu ağrı? Boşu boşuna sesimden miolacaktım? Genç adambeni sarsmaya başlamıştıve ben hala cevapverememiştim. Hareket edemiyordum ki işaretdili ilecevap verebileyim. Dudaklarım kımıldıyordu, hissediyordum ama konuşmak benim için o kadar yabancıydı ki! 10 yıldır tek kelime etmemiştim. Kalbiminağrısını sol kolumda hissetmeye başladığımda ancak cesaretimitoplayabildim. Evet,bu sefer gerçekten ölüyordum. Yere yığılmadan önce “Kalbim,ölüyorum” diyebildim sadece. Başımda bir kalabalık toplanırken tanıdıkyüzler aradım. Karımı,oğlumu, kızımı, babamı ve annemi…Kimse yoktu. Hattayıllarboyu beni muayene eden doktorları aradıgözlerim. Hala anlamadıysanız şu an ölmek üzereyim ve hayatımgözlerimin önünden geçiyor. Zihnimde düşünceler çalkalanmaya başladı“Şu an hissettiğimtek şey pişmanlık. Ailemikaybetmemeliydim. Onlarabakarakölmeyi o kadar çok isterdimki. Ölmeden onlara sizi seviyorum diyebilmeyi… Konuşma kabiliyetimvardı amayetersizdi. İnsanlara hissettiklerimiaslasöyleyemedim. Sadece ağzından çıkacakkelimelerideğil, zihnindeki kelimeleri de alınmış kırık bir bedendim ben. Şimdiyse ölüyorum. Yalnız bir şekilde, bir yolun ortasında…” Birden fark ettimki bir ses geliyordu kulağıma. Düşüncelerimi okuyordu. Hayır, bir dakika! Bu bendim, konuşabiliyordum! Son sözlerim ise “Konuşabiliyorum! Lanet olsun…”oldu.