Okulların tatile girmesine on gün kalmıştı. Her yerde, dönem sonu sınavlarının bunaltan havası vardı. Çok yakında gelecek olan yaz sıcakları, iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı kendini.Delikanlı, iki yıldır geçemediği dersi okutan hocanın odasından ümitsiz bir yüz ifadesiyle çıktı. Uzun bir maratonda ayağına takılan çalı gibi gördüğü dersi, anlaşılan yine geçemeyecekti. Kapıyı farkında olmadan şiddetle kapatması dışarda, içeri girmek için bekleyen kızın irkilmesine sebep olmuş, biraz da korkutmuştu. Delikanlı, dalgınlıktan kızı farketmemişti. Kız elindeki kitapların da etkisiyle boynunu sağa doğru bükerek, parlayan gözleri ve ürkek sesiyle "İçerisi müsait mi?" diye sordu. Delikanlı hiç konuşmadan evet dercesine başını öne doğru sallayıp, bütün zarifliğini topladığı küçücük eliyle kapıyı tıklayıp içeri giren kıza, hayran olmuş gözlerle bir müddet baktı. Uzun sarı saçlara, parlayan gözlere, baş döndüren bir güzelliğe sahipti. Delikanlı kalacağı dersten geçmenin, bir de kızla tanışmanın yollarını düşünerek yürüdüğü koridorun sonundan dönüp gözden kayboldu.
Küçük bir araştırma sonucunda kızın ismini ve sınıfını öğrenen delikanlı, tesadüf süsü verdiği karşılaşmalarla kızın dikkatini çekmeyi başarmıştı. Günler ilerledikçe doyumsuzlaşan kızı görme arzusu delikanlıyı, kızın peşinde, fiziki yönden uyuşmayan gölgesi haline getirmişti. Kız sürekli peşinde gezen delikanlıyı önceleri dikkate almamış fakat bir müddet sonra rahatsızlık duymaya başlamıştı. Bu rahatsızlık kısa sürede yerini korkuya bırakmış, çirkin sayılabilecek bir yüzün takibinde olmak ürperti verir olmuştu.
Okulun son günü gelip çatmıştı. Kumbaraya atılan bozuk para misali biriktirdiği cesaretini yanına alan delikanlı, okulun kapısında beklemeye koyulmuştu. Kararlıydı. Bu onun son şansı olabilirdi. Ondan etkilendiğini gece gündüz onu düşüdüğünü söylemeliydi. Kız çıkınca, heyecanına, terlemesine, sıkılmasına hatta nefesinin kesilmesine aldırmadan, içinden geçenleri bir çırpıda söyleyiverdi. Kız, karşısında heyecanla bir cevap bekleyen delikanlının söylediklerini umursamadan: "Seni peşimde görmek istemiyorum. Bir daha ki sefere bu kadar hoşgörülü olmam. Duyguların umurumda bile değil. Bir daha beni rahatsız etme!" dedikten sonra oradan hızlı adımlarla uzaklaşıp gitti. Delikanlı koşar adımlarla giden kızın arkasından boş gözlerle bakarken, hafif bir rüzgarda bütün yaprakları dökülmüş gelincik çiçeği gibi yanlız ve anlamsız olduğunu hissediyordu...
Günlerce kendisini eve kapattı. Ölmeyecek kadar yiyor, çok az uyuyor, sadece onu düşünüyordu. Okullar da tatil olmuştu. O günden sonra kızı hiç görmemişti. Bir akşam ansızın, memleketine dönmeye karar verdi. Unutmaya çalışacaktı. Kararlıydı. Belki de en hayırlısı bu olacak diyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla şehri ve sevdiği kızı terketti.
Günler hızla geçiyordu. Delikanlı memleketine geleli tam onbeş gün olmuştu. Yangın bir türlü sönmüyordu. İçinde sebepsiz bir ümit vardı. Sanki bir gün, kendisini kabul edecekti. Pes etmemeliydi. Ona sevgisinde samimi olduğunu ıspatlamak için tekrar kızın yanına dönmeye karar verdi. Onu görme isteğinin de etkisiyle hazırlıkları hızla tamamlayıp, fethe giden asker edasıyla yola düştü. Sevdiği kızın gönlünü fethe çıkmıştı.Heyecan ve sabırsızlıkla geçen yolculuktan sonra, şehre varır varmaz yorgunluğuna aldırmadan soluğu kızın evinin önünde aldı. Şehirdeki hareketlilik, tatilin ve sıcakların etkisiyle yerini boş sokaklara bırakmıştı. Kızın evinin karşısındaki parka oturup akşama kadar bekledi. Fakat evde hiç hareketlilik yoktu. Tam ümidini kesmiş evine dönmek üzereyken, parka bakan odanın ışığının yandığını gördü. Işığın yanmasıyla, içinde yanan ateş de alevlenmişti. Heyecanından yerinde duramıyordu. Kız, perdeleri aralamış dışarıya bakıyordu. Gözlerinde hafif bir ışıltıyla gülümseyen delikanlı, kızın kendisini farketmesi için oturduğu yerde kıpırdanmaya başladı. Kız etrafa bakınırken delikanlıyı farketmiş, ansızın yüzünde beliren şaşkınlıkla uzun uzun süzmüştü. Daha sonra pencereyi kapatıp perdeleri çekti.