Bilinmezliğe İlk Adım

9 1 1
                                    

Kazmaya gittiğimiz alandan yenice evime dönmüştüm. Bütünbedenim dökülüyordu sanki. Bütün gün kazma, kürek sallayarak, kaya gibi serttoprakta 2-2,5 metre derinlikte ve 3 metre çapında bir çukur kazmıştık; bunarağmen elimiz boş dönmüştür. Saate baktım; 00.45'i gösteriyordu.

Üstümdeki kıyafetler toz toprak içindeydi; saçlarımın daonlardan kalır yanı yoktu. Elimi saçlarıma götürdüm, çamura bulanmış çaputparçası gibiydiler. Salak hocanın bize gösterdiği yerde saatlerdir kazı yapmamızarağmen, böyle eli boş eve dönmek beni çok sinir ediyor. Kaçıncı boş dönüşümüz.Bu hoca denilen soytarıya niye inanıyorsak bende bilmiyorum.

Kafamda dönüp duran bu saçmalıklarla üzerimdekileri çıkarıp,kendimi duşa attım. Ilık suyun kafamın üstünden süzülüp, bütün bedenimiyalayarak akıp gitmesi, kaslarımı esir eden yorgunluk hissini kesip atıyordusanki. Sabahın 6'sından beri ayaktaydım ve bedenim hallaç pamuğuna dönmüştüsanki. Beynimi susturup, suyun dinlendiriciliğine kendimi bıraktım. Mis kokulusabunumu alıp, önce saçlarımı sonra bütün vücudumu sabunlayarak, bedenimi saranbütün kirden arınmak için sabunlandım. Neredeyse yarım saat bütün vücudumusabunladığımı hatırlıyorum. Sonra, tekrar tepemden akan suyun altına girdim ki;tuhaf şekilde su birden kesildi. Her yanım sabunla kaplıydı; gözlerimiaçamıyordum. El yordamı kurnaları kontrol ettim. Kapattım, açtım. Su yoktu. "Hay,lanet olası. Tam kesilecek zamanı buldun .... Suyu!" İçimden geçen küfrün haddihesabı yoktu. Duşun altında öylece kalakalmıştım. Ellerimle yüzümdeki sabunusıyırıp, en azından gözlerimi açıp, etrafımı görmek istiyordum. Körlük ne zorşeymiş böyle. Gözlerimi açtım, gözlerime kaçan sabun alev gibi yakıyordugözlerimi ama görmek zorundaydım. Tekrar kurnaları kontrol ettim; hayır, suyoktu işte!

Çok iyi hatırlıyorum, o an en çaresiz anımdaymış hissiniyaşadım. Duş başlığının altında adeta katatonik bir hal almıştım. İçimden birsürü küfür geçiyordu ki; birden duş başlığından su boşalmaya başladı. AmanTanrım diye haykırdım. Su akıyordu ama öyle soğuktu ki! Suyun geldiğinesevinemeden, buz gibi suyun altında, bütün bedenimin soğuk şokuna maruzkalmasına sinirlenmiştim. Suyun soğukluğunu kemiklerime kadar hissediyordum.Kurnayı kapatmak için uzandığım anda, sular yeniden kesildi. "Hay senin...." Diyesaydırmaya devam ettim. Elimi kurnaya attığımda şaşkınlığım daha çok arttı.Kurnaların ikisi de kapalı konumdaydı. "Lanet olsun lan, kapalı kurnadan nasılsu geliyor" diye söylenmeye başlamıştım ki, o an olanlar oldu. Su yenidenakmaya başladı ama, bütün derimi saniyeler içinde yakıp şişirecek derecedesıcaktı. Soğuk neyse de bu sıcak su bedenime değer değmez, çığlıklarla kendimidışarıya attım. Bütün vücudum ateş almış gibiydi. Saniler içinde her yerimde sukabarcıkları oluşmaya başlamıştı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Hemen lavaboyayöneldim, en azından oradan akacak soğuk suyla bedenimin ateşini bir nebzeolsun kesebilmeyi ümit ediyordum. Fakat o da ne, orada da su yoktu. Hay benböyle işin... diye yeniden küfürler savurdum. Bütün acıma rağmen o salak hocaaklıma geldi. Afilli bir küfürde ona savurdum.

Neden sonra aklıma ambulansı aramak geldi. Acılar içindekıvranırken, inlerken ve üzerime kıyafet bile giyemezken ambulans en sonseçenek olmuştu. İşin en tuhaf yanı ise olayın gerçekleşme biçimiydi. Ama oacılar içinde bunu düşünemedim bile. Gerçek vehameti sonradan kavrayabilmiştim.

Tedavim yapılarak eve gönderilmiştim. Acımı hastahanededindirmişler, üzerine birkaç hap ve merhem vermişlerdi. Geceyi hastahanedegeçirmek, önceki gün yaşadıklarımın üzerine tuz biber olmuştu zira,hastahaneleri hiç sevmezdim. Eve gelmiştim ama hala yanan derimin incedensızlaması beynimi kemiriyordu. Birkaç gün rahat rahat oturamayacak,yatamayacaktım. Günü öylesine geçirmiştim, yemek yap, ye, temizlik, kitap okumaderken akşama ulaşmıştım. Kendimi olmayacak şeylerle meşgul edip, yaşadığımolayı kafamda irdelememek için zorluyordum. Ne yaparsam yapayım olayınsaçmalığı bir şekilde gelip takılıyordu beynime. Nasıl bir şeyler yaşamıştımben öyle?

Hava kararmıştı. Televizyonu açıp, bir şeyler izleyerekbeynimi uyuşturma çabasındaydım. Televizyon izlencesinin yanına, bir dublerakıyı da ekleyerek, rahatsız durumumu, çarpık düşüncelerimi bertaraf etmeninen güçlü yolunu bulmaya çalışıyordum. Bir dubleyi başka bir dubleler izlemişti.Saat gece yarısını gösteriyordu neredeyse. Zor zar oturduğum koltukta sırtımdakiyanıkların acılarını hissetmemek için kazık gibi, dimdik oturmaya çalışıyordum.Kafamın iyice çakır olduğunu hatırlıyorum. Beynim uyuşmuş, sızılar kesilmişti.Aldığım hapların üzerine aldığım alkol, yanıklarıma iyi gelmişti. Fakat kafamıdik tutmakta zorlanıyordum, Televizyon boz bulanık bir haldeydi. Bir şeyler vardıama seçemiyordum.

Bir ara kafam yana düşmüş, kendime geldiğimde hissettiğimboyun ağrısından anlamıştım bunu. Başımı kaldırdım. Hemen vücudumu kontrolettim. Yanık falan yoktu. Hepsi kaybolmuştu sanki. Televizyonda saçma bir filmoynuyordu. Oda küçük abajurların ışığıyla loş haldeydi. Çevreye göz gezdirdim;evin salonundaki büyük kanepedeydim. Akşam içtiğim yerde, olduğum gibi kalmışımdemekki. Bir tuhaflık vardı. Tekrar gözlerimle loş odayı taradım. Salondairenin tam ortasındaydı. Bir tarafta küçük bir holle banyo ve iki küçük yatakodasına gidiliyordu; diğer tarafta yine küçük bir holden mutfak ile diğer odayagidiliyordu. Kanepenin tam karşısında giriş sahanlığı denilen iki basamaklısekme vardı. Tabi daire kapısı. İstemsizce gözlerim ayaklarıma indi. Ne çorap,ne terlik, ne ayakkabı, çıplaktı ayaklarım ve üzerleri tırmalanmış gibiçizikler içindeydi. Her çizikten kanlar sızıyor ama acı hissetmiyordum. Başımı kaldırdığımanda karşımda tuhaf, gözleri alev gibi kıpkızıl, başında kocaman kukelatısyıl,karanlığı yutmuş gibi bir yaratık duruyordu. Gözlerimi kapatıp açtım, ovuşturdumama hala orada öylece durmuş bana bakıyordu. Suratının olduğu yerde gözleri dışındabaşka bir şey görünmüyordu. Giydiği kukelatalı kıyafet baştan aşağıya bütünbedenini kapatıyordu. Kolları bir insanınkinden daha çok gorilinkine benziyor,diz kapağının altına kadar iniyordu. Ellerine dikildi gözüm, üzerinde uzunkıllar vardı. Tırnakları ince uzun parmaklarını tamamlayan zıpkın uçlarıgibiydi. Gözlerim fal taşı gibi açılmış karşımdaki bu tuhaf şeyi inceliyordum.Bir şeyler söylemek istediğimi ama bir türlü konuşamadığımı hatırlıyorum.Öylece, put gibi karşısında oturuyordum. O ise gözlerini bana dikmiş, ateş gibibeni gözetliyordu. O ateş saçan gözlerin bütün bedenimi delip geçtiğinihissedebiliyordum. Dahası o bakışlar adeta ruhumu emiyordu. Bedenim, bubakışların altında yavaşça bir balon gibi soluyordu. Ruhumu küçük lokmalarhalinde atıştırıyor ve bundan zevk alıyordu. Dur diyememek, karşı koyamamakbeni delirtiyordu ama işte karşısında savunmasız halde oturuyordum ve o daişini yapıyordu.

Arkamdaki pencereden içeriye sızan güneş uyanmamısağlamıştı. Uyanmıştım ama hala sersem gibiydim. Gözlerimi zorla açtım. Çevreyegözlerimi gezdirdim. Televizyon kısık seste hala çalışıyordu. Gün ışığı salonuoldukça aydınlatmıştı. Kafamı bulandıran sersemlikle aslında nereye nasılbakacağımı bile bilmez halde, bakışlarımı gezdiriyordum. Sonradan aklıma düştü.Vücudumu kontrol ettim. İşte o anda beynimdeki acı merkezi çanlarını deli gibiçalmaya başladı. Tuhaf bir durumdu, vücudumdaki yanıkları görmeseydim yine acıhissedecek miydim? Bütün vücudumda yanık şişkinlikleri vardı. Sonra gözlerimayaklarıma kaydı. Çıplaktılar, Üzerleri çizikler içindeydi. Bir sürü kan sızmışve olduğu gibi donup kalmışlardı. Kaldırmaya çalıştım, sanki hırç gibiağırdılar, kaldıramıyordum. Ağrılarım ağırlaşıyordu. Ayaklarımı boşverip,sehpada rakı bardağının yanında duran haplarıma uzandım ve aceleyle aldım. Geceolanları yavaş yavaş hatırlamaya başlamıştım. Bir gün öncesi, önceki gece, hastahane,eve geliş, ya o karşımda dimdik duran yaratık neydi?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 18, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Cin ÇıkmazıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin