Momo, o günün mutlu geçeceğine artık and içmişti. Mark onu her şeye rağmen affetmişti. Yıllardır sapık gibi onun etrafında dolaşmasına rağmen affetmişti.
Momo içindeki mutlulukla birlikte gardırobunun kapağını araladı. En güzel kıyafetini giyinerek, saçını en güzel şekilde topuz yaptı. Makyajını hafif tutarak telefonu eline aldı.
Sonra engellendiği aklına gelince yüzünü buruşturup geri çantasına koydu. Ama bunun için üzülmeyecekti. Ne de olsa onunla yüz yüze buluşma şansı varken telefon gereksiz bir alet hâline gelmişti.
Eline çantasını alıp çıkarken ardından Jisoo bağırmaya başladı.
"Nereye gidiyorsun bacaksız?"
"Sanane" diye yanıtladı, ayakkabısını giymeye çalışan Momo. Jisoo yanına geldiğinde ise kaşlarını kaldırdı.
"Yine Mark'ın yanına mı gidiyorsun? Ya artık ben bile bıktım, sal artık şu çocuğu."
Momo sinirle ayakkabısını ayağına geçirip kapıyı açtı. "Konuşacak vaktim yok unnie. Hadi güle güle."
Momo evden çıktığında içindeki mutluluk içine sığmıyordu sanki. Ağzındaki aptal gülümsemeyi yol boyunca indirememiş, kalbi tekleyip durmuştu.
Okulun önüne geldiğinde gözleri Mark'ı aradı. Bir vakit sonra okul kapısından çıkan Mark, Momo'yu görünce hiç umursamadan yoluna devam etti.
Momo bunu umursamayıp peşinden koşmaya başladı. "Hey! Mark bir dursana!"
Mark oflayarak durdu her zamanki gibi.. "Ne var Momo?"
"Şey...Belki bir kerelik-
Derken arka sokaktan beliren kız ile Momo kaşlarını çattı. Sarı saçlı, güzel bir kıza benziyordu. Birden Mark'ın boynuna dolanması ile Momo şaşkına döndü.
"Mark, sevgilim. Hadi gezmeye gidelim."
Mark mutlulukla ona doğru giderken Momo hızla oradan uzaklaştı. Bu na neydi? Bu densiz kız, onun sevgilisi olabilir miydi? Hani Mark onu affetmişti?
Momo ağlayarak eve vardığında eline direkt telefonu aldı. Mark'ın ona bir cevap vermesi şarttı.