Her şey yolunda mıydı?

4 2 0
                                    

Ben tamam dedikten sonra gözlerinde bir umut ışığı sezdim adeta. Sonra aramızdaki yaklaşık 1 metre 8 cm'i aşarak yanıma geldi.

"Sınavın nasıl geçti?"

"Bilmem idare eder."

"Pekiii... meslek olarak ne istiyorsun?"

"Psikolog."

O anda bir duraksadı. 32 saniye boyunca yüzüme baktı. Ben de ona soran gözlerle baktım. Sanki onun yaralarını deşmiştim. Bana artık bir umutla değil de öfkeyle bakıyor gibiydi. Ne demiştim ki ben? Dediğim şeyi sorgulamaya başladım. Psikolog... Bana öfkelenmesinin sebebi neydi? Ben ona ne yapmıştım? Sadece psikolog demiştim. Bunda alınacak, kızacak bir şey yoktu bana göre. Sonuçta olmak istediğim mesleği söylemiştim. Onu bu kadar inciten neydi? Oysa benimle tanışmayı o istemişti. Anlamaya çalışıyordum. O ise sadece yüzüme uzun uzun bakmayı tercih ediyordu.

"Mert?" Dedim soran gözlerle. "Bir sorun mu var?"

Bir anda irkildi her şey kafasında dank etmişçesine. Sonra yanımdan uzaklaşmaya çalıştı. Kolundan yakaladım.

"Mert ne oldu? Bana açıklamak zorundasın. Geldin. Israrla tanışalım mı dedin. Kabul ettim. Şimdi ne oldu da hiçbir açıklama yapmadan gidiyorsun?"

"Bir işim var , gitmem lazım"dedi ve gitti.

Peki buna inandım mı? Hayır. Kimse böyle bir yalana inanacak kadar aptal olamaz herhalde. Eminim ki bir sorun vardı. Ve ben sorun her neyse delice merak ediyordum. Fakat tek bildiğim onu takip etmek istiyordum.

Bir süre düşündükten sonra Mert'in arkasından gizlice gittim. Sonuçta psikologluk benim hayalimdi. İnsanların dertlerini merak etmem, derman olmak istemem normaldi.

Onun peşinden gitmem doğru değil. Psikologluk böyle bir şey değil.

Hayır tam olarak böyle bir şey. Ona yardımcı olmak istiyorum.

Konuşarak da halledebilirim takip etmek de neyin nesi böyle?

Ama onunla konuşmama izin vermiyor.

Âdeta kendimle kavga ediyordum. Sonra kendimle çelişmeyi bırakıp onu takip etmeye devam ettim.

Okuldan çıkmamızın üzerinden tam 52 dakika geçti ve biz hala yürüyoruz... tabi o benim de geldiğimden habersiz.

Okuldan çıkmamızın üzerinden tam 67 dakika geçti...

Okuldan çıkmamızın üzerinden tam 82 dakika geçti...

Sanki taksiye binmemeye yeminliydi. Sanırım düşünerek yürümek ona da iyi geliyordu. Çünkü bana da iyi geliyordu.

Okuldan çıkmamızın üzerinden tam 98 dakikanın geçmesi üzerine deniz kenarındaki bir balıkçının yanına girdi. Ben de uzaktan uzağa onu izliyordum. Ama yanındaki kişi her kimse göremiyordum. Sanki burası onun dertleşme yeriydi.

Belli bir süre orada kaldıktan sonra çıktı. Ben de hemen ardından onun girdiği yere girdim. Bir amca vardı . Üzerinde yırtık açık kahverengi bir pantolon. Mavi ve eski bir tshirt. Koyu kahverengi bir şapka ve siyah renk olan, görür görmez milattan kalma gibi duran botları...

"Merhaba abi" diyerek içeri girdim.

"Merhaba kızım" dedi soran gözlerle.

"Sana bir şey sorabilir miyim?"

"Elbette"

"Az önce buraya gelen çocuğu tanıyor musun?"

Bir anda duraksadı ve yüzüne ciddi bir ifade takındı.

"Tanıyorum, sen kimsin?"

"Ben onun arkadaşıyım, burada yürüyordum onu gördüm, arkasından seslendim fakat duymadı."

"Onun arkadaşı var mi ki?" Dedi sadece kendisinin duyabileceği bir ses tonuyla.

"Eğer biliyorsanız evinin adresini verebilir misiniz? Dedim tereddütle.

"Şaşırdım açıkçası."

"Neden?"

"Onun bir arkadaşı olduğunu ve evini soracak kadar önemsediğini bilmiyordum."

"Aslında bakarsanız biz de yeni tanıştık ama Mert'i çok sevdim."

At yalanı. Çocukla daha 118 dakikadir tanışıyorum ve onu çok sevdiğini söylüyorum üstelik bu da yetmezmiş gibi onu takip edip evini öğrenmek istiyorum. Aferin bana.

"Öyle olsun bakalım ama sana onun evinin adresini veremem. "

"Neden?" Dedim tekrardan.

"O evini kimsenin öğrenmesini istemiyor da ondan."

"Neden?" Bu soruyu binlerce kez sorabilirdim. Adam gülümsedi.

"E onu da ona soracaksın bu kadar bilgi yeter dedi."

"Tamam teşekkürler." diyerek yanından ayrıldım.

Bu da neydi böyle? Gittikçe merağım artıyordu. Ama bunu çözücektim. Çözmek zorunda hissediyordum.

Sonra yürüye yürüye eve döndüm. Kapıyı açmak için çantamdan anahtar almaya yeltendiğim sırada anahtarımın olmadığını farkettim.

"Bir bu eksikti"

Neyseki her şeyi garantiye aldığımdan yedek anahtarım vardı. Onunla içeri girdim. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Her zamanki gibi...

Sonra derin derin düşüncelere daldım. Bir anda ne olmuştu öyle? Bir anda tanışmıştık, bir anda konuşmuştuk ve bir anda uzaklaşmıştık... Onun derdi psikologlar mıydı yoksa ben mi? Ben olacağımı düşünmüyordum çünkü o gelip ısrarla tanışalım demişti. Hiçbir şey bilmiyordum tek bildiğim ben bu işi çözücem ve onun derdine derman olucam.

Sonra aklıma bir şey dank etti ve yerimden sıçradım.

"Mektup" diye bağırdım. Nasıl da unutmuştum onu. Hemen aramaya koyuldum. Ama nereye fırlattığım konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu.

Hatırla Beren hatırla. Ayakkabılarımı giydim, kapı çaldı aldım ama nereye fırlattım. Ah Beren ah.

"Buralarda bir yerlerde olmalı" diye mırıldandım. Sonra dolabımın altını kurcaladım ve evet , işte oradaydı.

Mektubu açtığımda orada sadece bir adres vardı.

"Bahçelievler 2. Gül mahallesi No:72 Kat:18 Daire:2"

471Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin