Vakitlerden Akşam
Kısacık bir yazı...
Gerçekten katılaşıyor muydu zaman yoksa eriyor muydu o ünlü Fransız peyniri gibi… EPR paradoksunda* olasılıklar, belirsizlikler dâhilindeydik… Sıyrılıp gitmiştik birbirimizden… Hangi bilim adamı o kuantum fiziğindeki formüllerle çürütmüştü bizi… Gerçekte var olmadığımızı ya da var olma çabamızın aslında yok oluş oldu...
Kendi görüntüsüne âşık olan Narkissos değildim elbet… Bizim hikâyemiz Karaburun’da da geçmiyordu. Dali kadar olmasa da karizma konusunda idare ederim doğrusu yani Dali’nin bıyığı kadar saçım olsa… Neden mi bahsediyorum… Size çok mu saçmalıyor gibi görünüyorum… Aslında şu an ne mitolojiden ne de Salvador Dali’nin “Meta...
Yumurtadan yeni çıkmış bir halim vardı. Biraz sersem, biraz şaşkın, biraz halsiz… Sanki her şey ilk defa oluyormuş ve ben her hazzı ilk defa yaşıyormuşum gibi seninle yeniden öğreniyordum. Sabah uyanmalarını, akşam yatmalarını, sevişmeyi, gülmeyi ve her şeyden herkesten önemlisi aşkı…
Sana uzaklardan sesleniyordum lakin soluğun yanağımda, aklımda, fikrimdeydi… Dokunamasak da birbirimize… Yıldızlara dalmıştım… Gece biraz maviden, biraz da siyahtan çalmış üzerime doğru geliyordu. İçimden, parmağımla hangi yıldızı seçsem acaba pişti oluruz onunla diye geçiriyordum. Ulaşmaya çalışıyor, kendimi saklıyor...