saçları dağınıktı hep, elleri her zaman titrer sigarsı ellerinden düşmezdi. elleri hiç ısınmazdı. gözleri kanlanmış altı morarmıştı, enkazını gözlerinde taşırdı. görmezdi kimse o enkazın altında yatan çocuğu. güçlüydü ama bir o kadarda savunmasız. onu mutlu etmek kolaydı, yıkmak ise daha kolay. bilirdim en küçük bir kelimem bile onu yıkabilirdi hassastı, kırılgandı. omuzlarında dünyanın yükünü taşır, kamburlaşan omuzlarına rağmen dik yürürdü. çok güçlü görünürdü sarsılmaz bir dağ gibi, ama bilirdim o sarsılmaz görünümün altında en küçük taşa takılıp düşen çocuğu görürdüm. ağlamaktan çekinmezdi, saklardı ağladığını ama bilirdim. her göz yaşı ateş olup göğüsüme düşerdi, göz yaşlarını silemeyen parmak uçlarım tutuşur yanardı. kâbusları bitmezdi her gece ağlayarak uyanırdı. susardı hep. çok susardı. susmasını bile severdim. onu sevmek başkaydı ama onu sevmeyi sevmek işte o bambaşkaydı. göğüsü mabetim, gözleri cennetimdi.