İyi bir yazar ya da şair değilim, fakat bu sözler, onları fazlasıyla hak eden biriciğime tevdi edilmek üzere kalbimden süzülüyor. Kim olduğumu bilmen ya da bilmemem şu aşamada tali bir detay. Bir Stoacı misali kuşkucuyum. Zihnim sürekli yeni olgular üretir, en kötü senaryoları dahi kurgularım. Şu anda ise tüm bunları tamamen anonim bir berraklıkla iletiyorum sana.
Seni ilk gördüğüm anda etkileyici bulmuştum; fakat asıl beni eriten, içindeki sosyal duyarlılık, dış etkenlere karşı sürdürdüğün direnç ve tavrındaki sarsılmaz duruştu. Toplumsal sorunları herkes dile getirmek ister, ama sende ötekilerden ayrı bir kıvılcım vardı. Sen çok öfkeliydin. Cahil kalmayı seçenlere, sorgulamak yerine itaat edenlere… Bazen bana bile ayna tutuyordun. Kendimi bulmama yardımcı oldun. Seni sevdim. Bu sevgi dostane, doğal ve yalın bir sevgiydi.
Sonra sana benzediğini sandığım biriyle tanıştım. Onda senin ışığını gördüğümü düşündüm. Etkilendim. Oysa tamamen alakasız biriymiş. Yanlış anlaşılmasın; seni de tam anlamıyla tanımıyorum. Belki de tam anlamıyla anlamak zor olabilir.
Toplum ve onun saçma kuralları… En nefret ettiğim şey. Bazen kendimi bir kinik gibi hissediyorum. İçimdeki öfke tükenmiyor. Eğer gerçekten özgürlük diye bir kavram var ise herkes istediği gibi yaşayabilmeli ve karşılıklı saygı tesis edilmeli. Ne yazık ki ülkenin durumu iç açıcı değil.
Sana anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki; fakat hepsi şimdilik zihnimde birer hayal fragmanı. Gerçek hayatta yüzüne bile bakamıyorum. Çok utangacım. Seni gördüğümde kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyor. Bilmiyorum ne yapmalıyım. Beni tuzağına düşürdün. Sen yemi attın, ben de sana geldim. Fakat hiçbir zaman zorlamadın. Ben kendim geldim. Ve bundan daima memnuniyet duyacağım.