Beni çok fazla istedi... Çok fazla. Öyle ki ... neredeyse koşarak geldi.
Ama tam kavuşacakken durdu, geri çekildi. Biliyorum sen de istiyorsun ama
bu işler öyle kolay değil. Basit dersen basit, ama kolay değil. Bana acımasız
derler, yalan. Kural açık, “ateşe düşen yanar.” Hem ateşi isteyip hem
yanmamak olmaz. Benim işim yakmak, sizin işiniz yanmak. Ha, bazısı kolay
yanar bazısı zor, o başka.
... İşte bu kız beni çok istedi. Öyle çok istedi ki dönüp baktım gelene. Boyundan büyük işlere kalkışmış çırpı bacaklı bir kız çocuğu, inatçı mı inatçı, küstah mı küstah, atıp tutuyor. Erkek gibi de giyinmiş. Sanırsın tüm dünyaya savaş açmış. Bunun için doğmuş, tüm düşmanları yenecek, herkesi kurtaracakmış. Söz dinlemez aptalın teki. Öyle hızlı koştu ki bana doğru, daha yirminci yazını görmeden göz göze geldik. Ancak o an, o güne kadar düşünemediği gibi düşündü: “Tanrım” dedi. "benden bunu yapmamı istiyor olamazsın” ve geri çekildi. Hah, dedim akıllandı. Ama, tabii bu akıllanma uzun sürmedi. Duramadı, çok geçmeden döndü geldi gene. O çırpı bacaklarıyla, kendisi yürüdü içime doğru. Korkmadı dersem yalan olur. Korkmasına korktu, ama gene de yürüdü.
Sarınca çevresini “Korkma” dedim, “anlat bakalım, neden geldin?”
- ateşin dilinde jeanne d'Arc