Gergin bir şekilde çocuğun karşısına oturdu. Saçları örülüp salınmıştı. Üstüne "Sen cennet gibi görünüyordun ve ben cehennem gibi hissediyordum." yazan bir tişört giymişti. Altında da düz kot bir şort vardı. Elleri sürekli titriyordu ve nereye koyacağını asla bilmiyordu. Kısa kesilmiş gibi duran kirpikleriyle oynamaya başladı. Güzel yüzü oyalanmaya çalışırken bile parlıyordu. Kısa olması ise onu daha sevimli yapıyordu. İçeriye annesi girince bütün yüzü kızardı. Titreyen ellerini yumruk yaptı ve masanın altına koydu. Hâlâ çok gergindi ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. Bunu kıpkırmızı olmuş ama hala gülümseyen yüzünden anlayabiliyordunuz.
Kızıl saçlarını sıkı bir şekilde at kuyruğu yaparak arkasında bağladı. Uzun güzel kirpiklerini kırpıştırdı ve elbisesinin güzel kollarını iliklemeye başladı. Elbisesi mavinin güzel bir tonunun rengindeydi. Beline tam oturmuştu ve kasaba halkından olmasına rağmen bir soylu gibi durmuştu. Elbisesinin yakası küçük sade taşlarla kaplıydı. Beline beyaz bir kuşak sıkıca bağlanmış arkasından düğüm yapılmıştı. Elbisenin uç kısımları çiçeklerle döşenmişti. Saçlarını düzeltirken gümüş yüzüğü aynada parlıyordu. Elbisesinin eteklerini iyice düzeltti ve son kez kendine bakarak dışarı çıktı.
Ellerini sarı saçlarına dokundurdu ve dalgalandırdı. Tarağını saçlarına değdirirken dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi duruyordu. Saçlarının güzel gözüktüğüne ikna olduğunda beyaz küçük taşları olan tacını kafasına yerleştirdi ve kendini süzmeye başladı. Üzerinde siyah kadife bir elbise vardı. Siyah kadife elbisesi saçlarını -sanki daha fazla parlayabilirmiş gibi- parlatmıştı. Elbisesinin belinde elmas işlemeleri vardı. Kolların bilek kısımlarında elbisesinden daha koyu bir renkte sahte kürkler vardı. Elbisenin yakası ile kareydi ve taktığı altın kolyeyi gözler önüne seriyordu. Kış ayları geldiği için üzerine sarı renkte bir pelerin almıştı. Pelerin sadeydi ama yine de onun parıldamasına engel değildi.