Candan hayallerim vardı benim, nice günlerime sakladığım umudum! Mesela dünyayla el sıkışanlar var, benim yarınlarımı çalacak cüretkarlığa anlaşanlar. Ve yine mesela yer kalamamış gibi yüreğimde ağırlığı var zatı muhteremlerin! Söyle şimdi ey fırıncı! Ah ben acı ateşlere teslim olmayayım da isyanlara mı çıkayım?
Bir kalem yeterdi halbuki kirlenmemiş bir ömre yazılmaya. Anlar mısın ey yanlışımın celladı, hasretim ben iki günün güneşine aldanmaya!
Geçen zamana yakınmaya cesaret edemiyorum efendim, ya şimdilerimi satarsa bana?
Nasıl anlatsam diyene, zafer senin, diyeceğim. Anlatma yalvarırım, anlayacağımı aynalara uydurmuşlar!
Sonra hiçbir şeyi unutacağım, ölüm değilde ölümün hissettirdiğine, aman ettiğimi, söyleyeceğim. Ardından yek bedenimi evrendeki kum taneleri kadar böleceğim. Bir tabuta sığınacağım ve toprak anayı besleyeceğim. Bir günleri maziye teslim ediceğimiz zaman ,alemi doğrular saracak, onuncu köyün kapıları ardına kadar açılacak. Ben pişmanlık nedir unutacağım ve toprak ananın vefasının sefasını süreceğim. Keşkeler bulutları bavullarını toplayıp semaya ağlamaklı vedalar edecek. Ah güneş, yeni doğmuş biricik güneş. Şu alem leya ve neharın vuslatına şahitlik edip bahtiyarlığa razı gelecek.
Fedakarlığımın yegane emeli tarihe sil baştan ulan, diyecek.
Bu masalda tozlu bir rafa terk edilecek…