AbdussametZabun

Sarı, mavi,kırmızı ve beyaz...
          	Sonra yeşil, siyah ve kahverengi...
          	Bu istisnai derecede uzun olacağını umduğum şiirin kasvetine, heyecanına veya neşesine maruz kalacak ve kalması muhtemel herkesten şimdiden özür diliyorum. Mevcut düzen kaygılarından, güncel olaylara, küresel sorunlardan, gündelik anımsayışlara kadar bu şiirden çok şeyden bahsetmek istiyor kalbim.
          	Belkide daha sık şiir yazmalıyım. Belki kalbimin kirli kan depolayan sağ boşluğu bu yüzden büyüyordur. Evvelden müptelası olup şimdilerde beni dizginleyen bir melek sayesinde pençesinden sıyrıldığım duygusal mazoşizmden korkuyorum. Ya yine sakallarıma kadar sigara kokarsam? Ya kül tablaları, kağıtlar yetişmezse? Kaç rüya kaç kez görülüp kaç kez üst üste silindi zihnimde. Hatırlamayışlar ve bellek dolu uyarıları kaç kez geldi beynimin ekranına. 'Hafızanız doldu Lütfen yer açın'. Neyi sileyim? Kanepede sürekli uzanan babamın fotografını mı? Ya da kime neden yer açayım? Bir gün hepimizin geçeceğini unutuyoruz. Geçiyoruz ve farkında değiliz. Farkına varanlardan zaten geçmiyor. Farkına varmayanlar içinse her şey çoktan geçti. Mahallemizin internet kafesi kapanmış. Mesut abi artık çocukluk heyecanımı elli kuruş karşılığında uzatamıyor. Mahalle bakkalı da eskisi kadar işlemiyor belli. Herkes çok yorgun gibi. Bende dahil bir an önce evimize gidip uyumak istiyoruz. Kış soğuğu uyuşukluğu desem yazdan beri böyle. Kısacası mahallemde artık geçmiş. Çocukluğum da mahallem ile birlikte el ele geçmişler. Buralar yazın bir hayli sarı ve kahverengi tonludur. Sanırsın her yer kese kağıdı. Ben gibi şairleri pek iştahlandırır. Sonra bir de tablo isi açtım başıma. Tablolarım da benim gibi. Yüzleri kara. Arkalarından ışık saçıyorlar. Şiirimin perde arkası da böyle olabilse keşke. Bağışıklığım yine yerlerde. Küfür etseler hastayım. Bazen çok yadırgıyorum bu devlet dairelerinde toplu taşıma da falan öncelik tanınmasını. Senin önce ölme ihtimalin var buyur gibi. Ya da hadi yetiş kendi cenazene. DEVAMI++++

AbdussametZabun

Sarı, mavi,kırmızı ve beyaz...
          Sonra yeşil, siyah ve kahverengi...
          Bu istisnai derecede uzun olacağını umduğum şiirin kasvetine, heyecanına veya neşesine maruz kalacak ve kalması muhtemel herkesten şimdiden özür diliyorum. Mevcut düzen kaygılarından, güncel olaylara, küresel sorunlardan, gündelik anımsayışlara kadar bu şiirden çok şeyden bahsetmek istiyor kalbim.
          Belkide daha sık şiir yazmalıyım. Belki kalbimin kirli kan depolayan sağ boşluğu bu yüzden büyüyordur. Evvelden müptelası olup şimdilerde beni dizginleyen bir melek sayesinde pençesinden sıyrıldığım duygusal mazoşizmden korkuyorum. Ya yine sakallarıma kadar sigara kokarsam? Ya kül tablaları, kağıtlar yetişmezse? Kaç rüya kaç kez görülüp kaç kez üst üste silindi zihnimde. Hatırlamayışlar ve bellek dolu uyarıları kaç kez geldi beynimin ekranına. 'Hafızanız doldu Lütfen yer açın'. Neyi sileyim? Kanepede sürekli uzanan babamın fotografını mı? Ya da kime neden yer açayım? Bir gün hepimizin geçeceğini unutuyoruz. Geçiyoruz ve farkında değiliz. Farkına varanlardan zaten geçmiyor. Farkına varmayanlar içinse her şey çoktan geçti. Mahallemizin internet kafesi kapanmış. Mesut abi artık çocukluk heyecanımı elli kuruş karşılığında uzatamıyor. Mahalle bakkalı da eskisi kadar işlemiyor belli. Herkes çok yorgun gibi. Bende dahil bir an önce evimize gidip uyumak istiyoruz. Kış soğuğu uyuşukluğu desem yazdan beri böyle. Kısacası mahallemde artık geçmiş. Çocukluğum da mahallem ile birlikte el ele geçmişler. Buralar yazın bir hayli sarı ve kahverengi tonludur. Sanırsın her yer kese kağıdı. Ben gibi şairleri pek iştahlandırır. Sonra bir de tablo isi açtım başıma. Tablolarım da benim gibi. Yüzleri kara. Arkalarından ışık saçıyorlar. Şiirimin perde arkası da böyle olabilse keşke. Bağışıklığım yine yerlerde. Küfür etseler hastayım. Bazen çok yadırgıyorum bu devlet dairelerinde toplu taşıma da falan öncelik tanınmasını. Senin önce ölme ihtimalin var buyur gibi. Ya da hadi yetiş kendi cenazene. DEVAMI++++

AbdussametZabun

Zorundalıklarım beni elimden tutup kaçırıyor sanki çocukluğumdan
          Aklımdaki bütün düşünceler hep nasıl sorusu ile bitip cevap alamamakla meşhur.
          İçimdeki duygu kervanı ne çok yağmalandı, sana varamayacağını bildiği halde düştüğü yollarda
          Çıkmıyordu hiç bir şey.
          Ne yollar sana.
          Ne güzellikler bana...
          Ne rüyalar hayra çıkıyordu.
          Ne can bedenden...
          Artıyordu sürekli içimde birşeyler ama aynı zamanda da yetmiyordu.
          Artarken yetememenin telaşıyla hep bir koşuşturma halindeydi, aklımın ve kalbimin kalender esnafı duygularım..
          Okunmazdan gelinmek bir yana anlamazdan gelinmek hep kalbimde krizlere yol açtı bu yaşıma denk. 
          Onca gece mesaisi boşa mı sanıyordunuz, bu kağıt ve kalemin başında.
          Açıkçası kurtarmak henüz nasip olmadı yangınımdan kaçırmaya çalıştığım güzel şeyleri. 
          Gitgide çirkin bir adam oluyorum.
          Hayır!
          Yalnız aynalarda değil, dünyalık muhabbetlerde dahi olmadığım biri gibi davranmak zorunda kalıyorum.
          Bir zombi topluluğunun arasına düşmüş canını kurtarmak için onlar gibi davranan gerçek bir insan gibi.
          Bir kapı yok artık sanırım bana.
          Bir yol daha da gözükmez gibi.
          Hem olsa da tıklatmam artık o hiç merceğinden dahi bakmadığınız çelik kapılarınıza.
          Hem olsa da sürünmem artık o hiç bir yere çıkmayan yollarınızda.
          Bahar mı?
          Getirir elbet Allah.
          Dayandırır kapıya.
          Ama borçlu bir mevsim gibi.
          Sizin gibi alacaklı değil yani.
          Parlar güneş tepemde de sitem etmez gayri gönlüm hiç bir vazgeçilişe.
          Eser nergis kokuları burnumun verandasında da, unutturur bana o zifiri keder kokan sigaraya olan ihtiyacımı.
          Otlakların bağrına bir oğlak gibi kıvrılıp uyurum elbet. 
          Uyandırır beni elbet şu seher vaktinin kocaman serin kanatlı kuşları.
          İnce dallarıyla dizilir gözümün bebeklerine söğütler, gözyaşımdan kana kana içişlerini seyreder çağlayanlar.
          Canım çıka gelir.
          Hasretle yanıp tutuşan bir kız çocuğunun babasına sarılışı gibi sarılır ecel boğazıma. 
          Ve azrail aleyhisselam bana bir şiir fısıldar. 
          Gurbet bitti der ve ben bir bitişin ilk kez mutlu edişine şahit olurum elbet.
          -HAKİ

moon_piecee

@ AbdussametZabun  çok iyi
Reply

AbdussametZabun

Merhaba ben haki.
          Küçük harflerle...
          Geç kalmalar ve kayıplar adamı... 
          Bir yanda sigaramın savrulan dumanı öte yanda savrulan ben.
          İkimizde yanıyor, ikimizde yavaş yavaş kül oluyor ve işimiz bitince söndürülüyoruz ucuz ve ağzına kadar dolu bir kül tablası köşesinde.
          Belki boynumuzdan bükülüyoruz hunharca kafamızı bastıran parmaklar ucunda.
          Bir daha...
          Bir daha...
          Ve bir daha...
          Defalarca intihar ediyoruz, birilerinin dudaklarında yer etmek ve yüreğinin derinliklerine inmek uğruna.
          Şimdi kulağımda Taladro çalıyor.
          Ve bize ne oldu diyor orta yaşlı bir adam mahalle bakkalına.
          Dudaklarında yine biz.
          Duvar saati bana 2.55 metre boyunda bir kefen biçiyor yağmurlu bir kayseri gününde.
          38.5 derece bir ateş saçıyorum bulunduğum odaya.
          Kaldıramadığım gönül ağırlıklarımı transpaletlere yüklüyorum.
          Transpaletlerin kemikleri çatırdıyor acıdan.
          İlgi manyağı bir kadına bakıp intikam alıyorum kendimden.
          Bedelini ödemememiş gibi sessiz sessiz bakıp içime içime ağlıyorum.
          Ödedim mi. 
          Ödedim evet.
          Ben çoktan ödedim.
          Ödeştik. 
          Şimdi geriye paslı bir yüzük kalır. Adını yapmacık bir hikayeden alır ucuz sevgileriniz. 
          Bense artık ne bir gölge isterim yangınım için insanoğlundan ne de bir döşek isterim sıcak bir uyku için.
          Yürümek kalır.
          Her zaman yaptığım gibi gitmek kalır payıma.
          Artık ne hatırlayın beni.
          Ne de hatırlatın kendinizi.
          Vefasız olacağım.
          Yıllarca aslolanın maşuk olduğunu sandım.
          Şair maşuğun başından aşağı kütüphaneler dökmüş, maşuk habersiz. 
          İki kuru kelimeyle devam edebilen insana şiirler neden?
          Bir ben varım şimdi.
          Bir çocuk şair.
          Bir Aşık.
          Ve bir de şiir.
          Hakkını ödeyemeyeceğiniz satırlar altında, o kuru tahtanın üzerinde doğranacak ömrünüz.
          Bir ben kaldım. 
          Aslolan ben. 
          Büyük harflerle HAKİ. 
          

AbdussametZabun

Kaç!
          Önce çalıştığın iş yerinden.
          Sonra o an ne sebeple bulunuyorsan bulunduğun o şehirden.
          Git gidebildiğin bütün herşeyinden. 
          Sıfıra inip yeniden yükselme hayaliyle mizacından vazgeçip o çok sevdiğin şiirlerinden de kaç!
          Faydasız bütün kaçmalar.
          Nereye gidersen git hikayen seninle birlikte gelir.
          Kitabın nefret etmeye başladığı yerini atlasa bile merakından yine de dönüp okuyor insan. 
          Zihnin hep kafanın içinde ve kalbin de hep göğüs kafesinde olduğu sürece kendin için yeni bir hikaye yazamazsın.
          Ya kitap yarıda kalmak zorunda ya da hikaye kaldığı yerden devam etmek zorunda.
          Bir çaresi yok bunun.
          Herkes hikayesinin kötü gitmesinden şikayetçi.
          Birilerini kaybediyoruz ya da birileri bizi kaybediyor.
          Tüm bu kayıplar karmaşasında sağ kalmış özleminizle hatırlıyorsunuz o insanları.
          Göz kapaklarımızda milyonlarca kez sahne alıyorlar.
          Bir daha, bir daha, bir daha.
          Evet!
          İşte aslında hikayemizi güzelleştiren kısım...
          Tüm herşeye rağmen nefret duygusunu dahi besleyebiliyorsanız o insana bu hikayenizin olmasa bile sizin güzelliğinizdendir.
          Unutulmamalı ki; Her hikayenin haklısı bir gün mutlu, haksızı bir gün ise pişman olacaktır.
          Çünkü her bedel bir gün ödenir.
          Bedel ödeyenlerden olmamanız dileğiyle. 
          Şiirli günler 

moon_piecee

@ AbdussametZabun  
Reply

AbdussametZabun

8Öncelikle şiirli günler. 
          Ben Abdussamed. Namı değer Haki Bey. Anadolunun içinde büyüyen bir taşra çocuğuyum. Mizacım itibari ile sınıfta duvar köşesinin en arka sırasında oturan sessiz öğrenci bendim bir zamanlar. 
          Bir zamanlar onu bana getirmeyecek ayakkabıların satıcısı...
          Bir zamanlar sabah kahvaltılarının çıtırdayan huzuru ekmeklerin yapıldığı bir fırında çırak... 
          Bir zamanlarsa kalabalık sevdalısı çayların sipariş verildiği garsondum.
          Şimdilerde ise hiç bir halta yaramamış, ailemin en sonuncu haylaz çocuğu ben,  dört yıl içerisinde herşeyini verip bir kağıt parçası ile dönen bir işsizim. 
          Ha bir de unutmadan. 
          Yaklaşık olarak on bir yıldır da gönlümün hamalı bedenimi gezdirirken sokaklarda şiir okumak ve yazmakla meşgulüm.
          Son olarak, hiç çalmadığınız kapımı bundan sonra da çalma zahmetine girmeyin.
          Çünkü artık evde yokum.
          Şiirli günler