Ruhun mu ateş yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem o bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden;
Sen istedin, ondan bu gönlüm zorla tutuştu...
Gün senden ışık alsa da renge bürünse;
Ay secde edip yerlerde sürünse;
Her şey silinip kaybolurken nazarında
Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse...
Ey sen ki kül ettin beni olmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskinler çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Günümdeki azgın devi rüzgârlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır renge İlah'ın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kapanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslına da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedî özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbâdan eğer mümkün olaydı,
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler...
Hâlâ yaşıyor gizlenerek ruhuma "Kaabil";
İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!
Hüseyin Nihal ATSIZ (1905-1975)