Amphitriteas

Oda loştu, sadece tek bir masa lambasının kısık kehribar ışığıyla aydınlanıyordu. Köşelerde yoğun ve rahatsız edilmeyen gölgeler birikmişti. Ağır perdeler çekilmiş, dışarıdaki dünyayı boğuyor, onu hafif tütün, kağıt ve yıllanmış meşe kokan bir alana hapsediyordu.
          	
          	Geniş, karanlık bir masanın arkasında oturuyordu; kolları sıvalı, yakası açık, dövmelerinin mürekkebi ara sıra ışık parıltıları yansıtıyordu. Elinin yanında kristal bir bardak viski duruyordu, yarısı bitmiş, kehribar rengi sıvıya dakikalardır dokunulmamıştı. Parmakları bir kez davul çaldı, sonra durdu.
          	
          	Kaşları düşünceli bir şekilde çatılmış, çenesi gergin, başkalarının sorgulama için ayırabileceği aynı yoğunlukta bir dosyayı okuyordu. Her satırı kontrol saçıyordu; ölçülü, dikkatli, tehlikeli.

Amphitriteas

Oda loştu, sadece tek bir masa lambasının kısık kehribar ışığıyla aydınlanıyordu. Köşelerde yoğun ve rahatsız edilmeyen gölgeler birikmişti. Ağır perdeler çekilmiş, dışarıdaki dünyayı boğuyor, onu hafif tütün, kağıt ve yıllanmış meşe kokan bir alana hapsediyordu.
          
          Geniş, karanlık bir masanın arkasında oturuyordu; kolları sıvalı, yakası açık, dövmelerinin mürekkebi ara sıra ışık parıltıları yansıtıyordu. Elinin yanında kristal bir bardak viski duruyordu, yarısı bitmiş, kehribar rengi sıvıya dakikalardır dokunulmamıştı. Parmakları bir kez davul çaldı, sonra durdu.
          
          Kaşları düşünceli bir şekilde çatılmış, çenesi gergin, başkalarının sorgulama için ayırabileceği aynı yoğunlukta bir dosyayı okuyordu. Her satırı kontrol saçıyordu; ölçülü, dikkatli, tehlikeli.

Amphitriteas

The Stranglers'dan Golden Brown, gecenin biricik önerisi. Ölümü bile romantize ettiğim o şarkı. 
          
          "Your helmet general, take that off." said King to the woman. 
          <"Generalim, miğferini çıkar." dedi Kral ona.>
          
          Orta Çağ,
          Krallığın kurtarıcısı, eşsiz yetenek ve cesarete sahip bir general. Kral, altın kılıcıyla sayısız savaş kazanan savaşçıya hayran kalmıştı. 
          Zaferleri sayesinde toprakları güvendeydi. 
          Kral, kahramanı altın, mücevher ve unvanlarla onurlandırmaya yemin etmişti. 
          
          Ama gerçeği bilmiyordu; Ünlü general bir kadındı. 
          
          Kadınların savaşamadığı bir dönemde, halkını korumak için kılıcı eline almıştı. Şimdi, onu en büyük mücadele bekliyordu; savaşta değil, kralın sarayında.

Amphitriteas

^Devam.
          
          Bir Okyanus, uçsuz bucaksız ama bir o kadar yakınlığı tedirgin etmiyor ancak ayaklarımda bilhassa parmak uçlarımda hissettiğim sıvının gerçek hissiyatıyla ürküyor, korkuyla doluyordum. Geçmişimin yazımsılığıyla durulanmış ölü rengiyle Okyanus, ruhumun derinliklerinde bana göz kırpan hayaletlerle kendi koyu rengine boyanmış bir gökyüzü. Ben ise, bu eylemin ortasında, içi dolu bir deniz kabuğunun hayransı tırtıklarının ardında parlayan bir mücevher, inci, kristal, küçük bir ucube. Ay'ı temsil ediyorken, elementlerin yukarılara doğru süzüldüğünü ve birleşmek, yok etmek için can attıklarını gördüm. Bu karanlık duyguya tamamen tezat olan sevi oyunlarımız artık her birine katılır olmuştu, parıldayan gövdelerimizle göğe yükselirken. Koca bir ışık kapladı ufuğa doğru, yükselen kasvetten. Ay parladı oracıkta birden. Yükselen kasvet son bulmuş, belki bir ruhsuzlukta hatırlarıma armağan, tekrar hatırlanmak üzere derinliklere gömülmüştü. Aya gülümsedim. Kümelerine doğru vahşet saçan haline tebessüm ettim. Ruhuma dokunan bu etkileyiciliği karşısında diz çökmek için doğruldum ve müteşekkir oldum.  Ona taptım. Karanlığın seçilmezliğinin arasında yüzüme aydınlık olmuş, yeni bir katledilişin söyleşisini acımasızlığına sunmuştu. Yine de, hançerlenen ruhuma fısıldarmışçasına, kanlanan gözlerimle, susamış benliğimle, tebessüm ettim. 
          
          Kızıl rengiyle parıldayan irislerimle, fırtınalı ifademle, yana doğru sinsice kıvrılan bir çift et parçamla, vahşet ve bilmişlik, farkındalık barındıran kendi söyleşimle tebessüm ettim. Bir soluk yaz şarabı gibi parlayan dudaklarımın ardında sivrileşen, ruhuma işlemiş ve acımasızlığa ilişkin çatallı, zehri keskin köpek dişlerime bulaşmış bir dil. Ay'da, koca kümesinde, yükselmek ve mezarlığın lanetini paylaşmak adına, son kez buğululukta kayboldum. Hoş karşılamanın tuzunda, çığlıklar yer edinmiş, acıları bize sevinç olmuş, ellerimiz kalkıp sallana sallana haykırışları kahkahalara çevirmiş gibi. 
          
          Ay'a aitim. Lanet bize ait. Soluk Ay'a,.

Amphitriteas

O kadar geniş bir duygu karmaşası ki, her türlü üzerinde düşünmeye değer şeyi barındırıyor göz yaşlarımda. Geçmişi öyle bir derinlerden çıkarıyor ve anıyorum ki, her bir kesit gözlerimde parıldayana dek özlüyorum. Tuzun acı, zamanında yer verdiği tatlı buruk kırıntılara baka kaldım ayın ışığının tamamen çevrelemesine pek kalmamış odamın pürüzsüz camında, seyre daldım içimdeki dürtüyü, hayvanı, vahşiliği fakat gözlerimdeki her bir duygu kırışıklıklığı bu hayvansılığa yeterli bir örtü oluyor, Ay'a ait olmayanlara aptal gibi davranıyordu. 
          
          Umursamadım. 
          
          Açık pencereden süzen bir tek rüzgarın ahesteliği değil, yukarılarda bir yerlerde benim için gökyüzünde kümelenmiş bir kaç parça pamuğun arasından kan akıtmak için yükselen ve ruhları birer birer küçük deliklerinden süzdüren Ay'daki ruhani benliklere ait tiz, aralıklı ve yankılı kahkahalar. İçimdeki hayaleti seyrederken, karanlığın tuhaflığında parıldadı gözlerim buğulu kristal camda. Yansıdı bir kaç anı, aktı yine bir kaç sıvı, bu sefer rengini kızıla çalmış, bana oracıkta gülümsüyordu. 
          
          Aralık pencereden ruhuma doğru esen rüzgar bana Ay'dan haber getiriyor, dağılan, esintiyle yukarılarda birbirleriyle buluşan her bir tutamım ise gönderilen habere duyulacak bir duygu haline geliyor. Derinlerine daldığım ruhuma son kez baktım kristaller arasında. Parıltısını her bir kümeye dağıtmış süzülürken Ay, yavaşça göründü derken birden koca bir karanlıkta, her gece hissettiğim yumuşaklığımın arasında buldum kendimi bir rüyada. 
          
          ^devamı bir sonraki post.

Amphitriteas

Yeni bir şeyler yazdım bahsettiğim gibi. İlhamla dolup taşarken, onları aktarabiliyor olmak ise heyecan verici ve ferahlatıcı. Tanış bakalım yeni kurgumla, fakat her zaman olduğu gibi yine herkese göre değil.
          
          Kendileri biricik 'In Another Time, Another Place'im olurlar.
          
          Günlerin kayısı tadında, gecelerin nehir rüzgârlarıyla yankılandığı bir İtalyan yazında Elio, birinin adını bir dua gibi söylemesine izin vermenin ve bunu yaz bittikten sonra da canlı tutmanın ne demek olduğunu öğrenir.
          
          Bu, özlemin, yumuşak şafakların ve dünya yoluna devam ettikten sonra kalan sessizliğin sessiz bir hikayesi. Bir zamanlar sizi kucaklayan her yaz ve göğsünüzde hâlâ kalan her fısıltı için, bu sizin için.
          
          Melankoli dolu umutsuz bir yaz için.
          https://www.wattpad.com/story/398335462

Amphitriteas

Sevgili Oliver,
          
          Bazı günler, yaz yeniden geliyor bana,
          kayısıların kokusunda, nehir suyunda,
          güneşin altındaki kahkahanda.
          Ve sonra… İsmini hafızama kazımak istedim,
          beni izlemediğini sandığın anlarda
          bana nasıl baktığını asla unutmamak için.
          
          İsmini dilimin altında yumuşak bir kor gibi saklamak istedim,
          geceler fazla sessiz olduğunda tadabilmek için,
          hafifçe yakan bir anı gibi, bir zamanlar sevdiğimi
          ve sevildiğimi, kelimelerin arasındaki boşluklarda bile olsa,
          hatırlatması için.
          
          Bazen hâlâ ışığın tenine nasıl vurduğunu görüyorum,
          ve bunun hep süreceğine nasıl inandığımıza,
          vedalaşmayı tam anlamıyla başaramayışımıza,
          odamın sessizliğinde hâlâ ismini söyleyişimde,
          ve bu ismin bırakamadığım bir söz gibi
          içimde kalışına düşünüyorum.
          
          Eğer yapabilseydim, sahip olduğum her boş sayfaya ismini yazardım,
          böylece boşluklar bile seni hatırlardı.
          Çünkü seni sevmek sessizdi,
          ama her şeydi,
          ve yazın benim için asla tam olarak bitmemesinin sebebi bu.
          
          Sonsuza dek senin,
          Elio.

Amphitriteas

@Amphitriteas Sahip olduğum tüm melankoliyi her yaza sığdıracağım..
Reply

Amphitriteas

@Amphitriteas Onlara bir sonraki ay bir günlük yazacağım. Elio'nun içindekileri bir daha asla veya hiç söyleyemediği o saklı yaprakları düşleyeceğim.. Belki de Oliver'ın Elio'nun yazdığı bazı mektuplara geç kalmışlıkla pişman dolu cevap verişini düşleyip tasvirleyeceğim. Ama bu yaz, çokça ağlayacağım. Daha önce hiç yaşamadığım bir şeye özlemle dolacağım. Acıyacak, ama ben bunu bir parçammışcasına kabul edeceğim. Melankoli kızıyım ben, sonum olana kadar, bana istediğimi ver.
Reply

Amphitriteas

Seni hep düşünüyorum.
          Ve sonra…
          İsmini hafızama kazımak istedim,
          avuçlarımızda ezdiğimiz kayısılar gibi,
          bizi taşıyan nehir gibi,
          yaz güneşinin omuzlarında parladığı o anlar gibi.
          
          Sessiz saatlerin içine seni oymak istedim,
          ki sessizlik bile seni hatırlasın.
          İsmini dilimde tutmak istedim,
          asla söylemeye cesaret edemediğim,
          ama yıllar geçse de hep tadını alacağım bir sır gibi.
          
          Çünkü seni sevmek sessizdi,
          ama her şeydi,
          ve adını kırılmadan söylemeyi öğrenemeden
          bitmişti..
          
          Elio.