Kafamın içi kadar dolu yağıyor yağmur. İyi mi kötü mü bilmiyorum, sadece bir sıfat ekleyin yanıma. Ama en çok kendimi affediyorum. Soğuk havayı hissetmeden, ellerim buz kesiyor. Dostum olan salıncak demirleri, suskun ve rahatsız. Yine de şimdilik kucaklıyorlar beni; belki de son bir teselli. Tutunduğum tek dal çatırdıyor, ve ben, umutsuzca kollarımı gevşetiyorum. Düşecek gibiyim. Fakat yer bana güvenli geliyor, bir davet gibi. Bırakmak istiyorum kendimi. Sonuçta düştükten sonra bir daha dizim kanamaz, değil mi?
Tüm arzuma direnip, kollarımı sıkılaştırıyorum. Kanın sıcaklığı parmak uçlarıma doluyor, soğuk tenime inat. Ruhsuz bir gülümseme yayılıyor dudaklarıma. Bir daha görmek istemediğim onca yüz, inadına, gözlerimin önünde beliriyor. Kirpiklerim birbirine karışana kadar gözlerimi sıkıca yumuyorum, ama fayda etmiyor. Onca iğrenç insanla son nefesimi heba ediyorum.
Son bir defa onlara zeytin dalı uzatıyorum. Götlerine soksunlar diye, her oturduklarında beni hatırlasınlar. Bitiyorum. Son demlerini yaşayan bir kibrit çöpü gibi, soğuk bedenime ölüm dokunuyor. Geri kalan her şeyimle onu kucaklıyorum, kabulleniyorum.
O sırada burnuma tanıdık, ev kokan bir melodi doluyor. Ve bilincim, o melodiyle birlikte yitip gidiyor...
-
- JoinedSeptember 25, 2014
Sign up to join the largest storytelling community
or