O gün son kez konuşmuştuk seninle, cevap bile vermemiştin son mesajıma, kızgındın, çok kızgın. Hatalı olan sendin oysa ki, kalbimi paramparça eden, koca bir yılı başıma yıkan sendin, incinen ben ama kızgın olan sendin. Affetmemiştim seni, unuttum diyordum soranlara, birileriyle bile görüştüm hatta hayatımın en verimsiz dönemiydi, kendimi kandırıyordum yalnızca. Aklıma geldiğinde yüzümü güldürüyordu hâlâ anılarımız ve ben kendime kızıyordum. Ta ki O geceye kadar, akıl hocam, hayat arkadaşım, canım, cananım, her şeyim, senden haber alamadığım o iki saatte anladım ben seni çoktan affettiğimi, geri dönsen her şeyi silip sana inanacağımı. Ortak arkadaşlarımızdan kimseye anlatmamıştım aramızda olanları, onlar bizi eski birer arkadaş sanıyordu, sanırım anladılar. Her yer yerinden oynadığında, benim "O nasıl?" diye soruşumdan, senden haber getirdiklerinde Allah razı olsun diyişimden anladılar. Hâlâ yoksun ortalıkta, fiziksel olarak iyisin biliyorum ama aç mısın, açıkta mısın, üşüyor musun bilmiyorum, canımdan can gidiyor, arayamıyorum seni korkumdan.
Nasıl da aptalmışım, bir önceki gece seni gördüğümde, sesini duymamak için kaçmıştım senden, şimdi nasıl hasretim sesine bir bilsen. O telefonu açmana "İyiyim." demene o kadar muhtacım ki, muhtemelen bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecek, ne sen arayacaksın, ne ben korkumu yenip arayacağım. Önemli değil, ben razıyım kalbim olmadan yaşamaya, sen iyi ol canımın içi...