**...**
her gelen sevmez,
bunu insan
birkaç yara aldıktan sonra anlar;
gözünün içine bakanın
kalbine bakmadığını,
seni öperken bile
kendi yalnızlığını düşündüğünü
ancak geceler öğretir.
çünkü gelen çok olur,
kapın hep açıktır,
adımlar duvarlarında yankılanır;
ama hepsi yolcudur,
hepsi aceleci.
kimisi sana dokunur,
kimisi senden geçer,
ama pek azı
seninle kalmak ister.
ve hiçbir seven gitmez,
bunu da bil.
sevmek, bir insanın
tüm yükleriyle beraber
bir kalpte yer açmasıdır;
ömür dediğin uzun bir yolsa,
seven, o yolun ortasında
düştüğünde bile
elini bırakmayandır.
ama giden vardır,
elbette vardır;
dünyanın döndüğünü
insanların döndüğünden anlarsın zaten.
bazen korkudan gider,
bazen eksikliğinden,
bazen kendini bulamadığı için.
sen zannedersin ki
senden kaçmıştır—
oysa çoğu kez
kendi içinden kaçıyordur.
sen beklemeyi bilmezsin,
ama yine de beklersin;
pencereyi kapatırsın,
perdeyi indirirsin,
kapıyı kilitlersin—
ama kalbini kapatamazsın.
çünkü sevgi denen şey
insanı hem yaralı kılar,
hem de umudun esiri.
işte bir gün
kapı çalınır yeniden;
yavaş,
çekingen,
biraz suçlu,
biraz özlemiş,
biraz hâlâ seninle yürümek isteyen
bir tınıyla.
sesini duyarsın:
“buradayım.”
bil ki o an,
dönmek bir af dilemek değildir,
bir kabul ediştir;
gitmek kolay,
dönmek ağırdır.
kimse dönmez
sevmediği yere,
kimse dönmez
kalbini bırakmadığı insana.
giden dönüyorsa eğer,
bil ki yol uzunmuş,
kalbi yorgunmuş,
ama yine de yönünü
senden yana çevirmiş.
dönüşler basit değildir;
üzerinde yabancı şehirlerin tozu,
yüzünde yapay gülüşlerin izi,
yüreğinde içten içe kabaran bir
“ben buradaydım aslında”
sıkışır kalır.
ve sen.
sen hâlâ oradaysan,
hâlâ ışığını kısmamışsan,
hâlâ sesini duymaya
hazırsan bir parça—
işte o zaman dersin ki
kendi kendine:
“her gelen sevmez,
ama seven gitmez…
gidip de dönenlerin
kaderinde ise
kalmak vardır.”
çünkü sevgi,
hiçbir zaman bitenlerin değil,
bitti sananların,
yeniden başlayanların
hikâyesidir aslında.
ve bil ki dostum:
giden dönüyorsa,
**sevmiştir.**