Birimidedi

Elit özgür hapishanelerde yaşam o kadar cafcaflı hale getirildi ki. Doyumsuz, her zaman daha fazlasını isteyen, azı olmasa bile fazlasında gözü olan modern köleler türetildi. Hani türeyiş destanı var bilirsiniz çok meşhur. Şimdiki türeyiş, tüketimle tükenişimiz olabilir. Bu zincirden çıkmak için adım atmalıyım, atmalıyız. 
          	Bunu sırf kendimiz olmak için; asıl gayemizin kendimizi geliştirmek, her zaman bir adım daha öne atmak amacıyla yaşamamız gerektiğini, küresel olan dünyada kalp ve beyinlerimizin de küreselleşmemesi yaratıldığı biçimde kalması amacıyla yapmamız gerektiğini, her gün maruz kaldığımız saçma güzellik, zenginlik ve ilişki algılarıyla dolu ekranlarda geçirilen vakitten dolayı para için herşeyi yapabilecek kapasitemizi daha mantıklı ve makul işlerde harcamamız gerektiğini tekrar tekrar anımsamak ve gerçek uyanış için yapmalıyız.

Birimidedi

Elit özgür hapishanelerde yaşam o kadar cafcaflı hale getirildi ki. Doyumsuz, her zaman daha fazlasını isteyen, azı olmasa bile fazlasında gözü olan modern köleler türetildi. Hani türeyiş destanı var bilirsiniz çok meşhur. Şimdiki türeyiş, tüketimle tükenişimiz olabilir. Bu zincirden çıkmak için adım atmalıyım, atmalıyız. 
          Bunu sırf kendimiz olmak için; asıl gayemizin kendimizi geliştirmek, her zaman bir adım daha öne atmak amacıyla yaşamamız gerektiğini, küresel olan dünyada kalp ve beyinlerimizin de küreselleşmemesi yaratıldığı biçimde kalması amacıyla yapmamız gerektiğini, her gün maruz kaldığımız saçma güzellik, zenginlik ve ilişki algılarıyla dolu ekranlarda geçirilen vakitten dolayı para için herşeyi yapabilecek kapasitemizi daha mantıklı ve makul işlerde harcamamız gerektiğini tekrar tekrar anımsamak ve gerçek uyanış için yapmalıyız.

Birimidedi

Her ne kadar bilsen de bittiğinde kendinin de biteceğini, mutlu hissettirir seni bir süre…Anlıyorsunuz değil mi? Paradan bahsediyorum. Hani şu 300 yıl öncesine kadar bu kadar önemi olmayan kağıdı açıklıyorum. Ne oldu da popülerleşti bu para. Ne ara bu kadar önemli, başyapıt yaptık onu. Heyy sana diyorum okuyucum. Ben cevaplayacağım soruyu ancak benden önce kendine sor bakalım. Niçin düzen bu şekilde. Bir ömrü incele bakalım herhangi bir insanın. Neredeyse yarısı uyku ve molalar. Geri kalan yarısı ne için yaşıyoruz? Neyin kölesi olmuşuz. Gerçekten düşünün gençliğinizi. Kafa yorun kafanız dolu iken değil, en rahat hissettiğiniz anda başlayın sorgulamaya. Yirmili yaşlara kadar okuma isteği olan bir genci düşünün örneğin. O kadar sene ne için bu okuma. Dünyayı bilmek, bilim yapmak, öğrenmek gerçekten güzel şeyler. Ancak asıl amacımızın bu olmadığını söylemek cesaret ister. Homosapiensten bu yana gelen yaşama içgüdümüzün tetiklenmesi sonucu oluşan yemek yeme gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılamak amacıyladır bir gün içerisinde yaptıklarımızın çoğunluğu. Ne kadar olağan geliyor değil mi? Sanki her şey yolunda, olması gereken buymuş gibi. Asıl olanlar sizce bunlar mı? Veya bunlar mı olmalı? Daha önce açıkladım. Yaşamımızın yarısı dinlenmeye ayrılmış. Kalan yarısı da kağıt uğruna heba edilmiş diyelim. Sosyal medya ve telefon gibi unsurları bir kenara atmak onlara haksızlık olur. Yarısından fazlasını da onlara verelim mi? Tüm yaşamınız boyunca size kalan ortalama miktarı öğrenmek ister misiniz? Beş sene size kalıyor. Bayağı iyimserim ama fazladan yapılan ekran bağımlılıklarını eklemedim daha. Ortalama bir yaşam formunda sadece beş sene kendinizi anlamak için, kendiniz olmak için size bahşedilmiş. Oysa ne oldu koca ömrünüze. Sizin kararlarınız değil mi tüm bunlar. Okumak, okumamak, çalışmak veya köleliğin diğer formları; isimleri pek fark etmiyor. Evet kölelik olarak tanımlıyorum bunu. Hem de en moderninden.

Birimidedi

Güneş üstümüze her gün niçin doğar? Niçin her sabah erken saatlerde bir koşuşturmaca başlar? Çiğ düşmüş gibi kaçışırlar. Nereye doğru gidiyorlardır ki? Hiç düşündünüz mü? İçlerinden birini durdurmayı denediniz mi? Durduramazsınız! Hiç kimsenin zamanı yoktur o saatlerde. Çünkü tek bir şeyin peşindeler. O kadar odaklanmışlar ki ona. Tek gaye olmuş. Onsuz olmuyormuşçasına sarılmışlar ona. Aslında o bir anahtar gibi. Neredeyse yapamayacağı şey yok gibi düşünürler. Evet hala bunu düşünen zekası kıt olanlar var. Fazla yaklaştırmışlar gözlerine onu. O kadar çevrelemiş ki bizi hepimizi… Bir müddet sonra arkadaşların, ebeveynlerin, eşin, hatta dostların bile onun hatrı var diye sahiplenirler seni. Konusu açılmadıkça boşluğa terk ettirir seni bu meret. Artık bağımlısı olursun bir süre sonra… DİKKAT ET! Her sohbet te vardır mutlaka, ya başında ya sonunda…
          “Kız Aslının ceketini gördün mü? Seymen Mağazasında gördüm de alamadım bu ay param çıkmadı. Sonraki sezona kaldırmazlar umarım.” Veya “Tahir senin şu arsa işi ne oldu? Ortak girelim dedim oraya. Bak şimdi katladı. Hüseyinler komple Umut Sitesini aldılar bak gördün mü? Ne kar etmişlerdir ama.” Gibilerine denk gelmemek mümkün değil. 
          
          SONRAKİ POSTA BAK

Birimidedi

Hiç yazmak istemeyip içimdeki duyguları
          dışarı atmam gerektiğinden yazdığım günler de oldu, çok
          yazmak isteyip gerçek duygularımı tam olarak yazamayacağımı
          hissettiğim günler de. Çok iyi hissettiğim günler de oldu,
          karamsarlıktan bunalmış hissettiğim günler de. Bunların
          yanında belirsizliğin içinde kaybolmuş hissettiğim günler de
          oldu tabi. Şu sıralar da böyle günlerden geçiyorum sanırım. Hani
          yüzerken kıyı hep yakındaymış gibi görünür ama bir türlü
          ulaşamazsınız ya öyle bir his içimdeki. Düzensizliğin ve
          belirsizliğin içinde bir düzen kurmaya, hayatıma kendim olma
          yolculuğundan bir şeyler katarak devam etmeye çabalıyorum.
          Bir süredir. Ama sanki hayat, yaş aldıkça gerçek bizden bir
          şeyler götürüyormuş gibi hissetiriyor. Geçici diyerek çıktığımız
          yolculuklarda söyleyemediğimiz, içimizde tuttuğumuz her cümle
          ya da duygu sanki bizim biz olma yolculuğumuzdan bazı
          parçaları alıp götürüyor. Ve gün geçtikçe biz, kendimizden
          uzaklaşıyoruz. Sanki puzzle'ın parçaları zamanla kayboluyor ve
          puzzle tamamlansa bile günün sonunda hep bir eksiklik oluyor
          içimizde. Kıyıya yaklaştığımızı hissetikçe sanki bir akıntı bizi
          bambaşka yönlere sürüklüyor. Cesur olduğumuzu hissettiğimiz
          günlerle cesaret maskemizi çıkarttığımız, neyden korktuğumuzu
          bilmeden korktuğumuz günler birbiri arkasında sıralanırken biz,
          bu zıtlıklarla dolu hayatta bir mücadele vermeye çalışıyoruz. Hiç
          durmadan koşmak istediğimiz günleri bazen yorulduğumuz,
          durmak istediğimiz günler takip ediyor. Bazen sığınacak bir
          liman bulabiliyoruz, bazense o limanlardan çok çok uzakta
          oluyoruz. Bazen denizin ortasındayken durabileceğimiz bir
          iskele inşa edebilecek kadar güçlü hissediyoruz kendimizi,
          bazense iskeleyi yıkma gücüne sahip dalgalara karşı
          koyamıyoruz. Bazen demir almak günü gelmişse bile, meçhule
          giden gemi kalkamıyor işte o limandan. Belki o limanın
          belirsizliğinden, belki bağlandığı sımsıkı halatları çözecek gücü
          bulamadığından. Belki gidecek yönlerin kapalı olmasından, belki
          de varacağı bir liman bile olmamasından.

Birimidedi

Bazı insanlar yağmuru hissеdеr, bazıları isе sadеcе ıslanır.

Birimidedi

@ Birimidedi  ama en önemlisi mücadeledir. yerede yönlensen, gökyüzünede baksan görürsün orada ki umudu, haykırışı, istek ve arzuyu. Bazen düşecek gibi olsak da bazen düşsekte, mühim olan ayağa tekrar tekrar kalkma cesaretini kendimizde bulabilme cesaretidir. 
Reply

karabeybuse

@ Birimidedi  ve bazıları kafasını yere yönlendirir, damların sırtındaki yükleri ağırlaştıran birer yük olmasını kabullenir; bazıları ise yüzünü gökyüzüne çevirir, o damlaların yüklerinden arınmasını sağlamak amacıyla bir aracı olması için tanrıya yalvarır
Reply