Seni son görüşümde, bunun son sefer olduğunu bilmiyordum.
İronik olarak bir yılın ardından tam aynı ayda ve aynı zamanlarda başka bir kalp kırıklığıyla yüzleşiyorum. Canım çok yanıyor, duvarlar üstüme geliyor ve karanlık saplıyor pençelerini kaçamıyorum ondan. Daha önce hiç bu kadar yoğun bir keder hissetmemiştim.
Seni rüyamda gördüm ve uyandığımda dakikalarca kendime gelemedim, yataktan da çıkamadım. "Neden?" Diyordum sana. Aynı cevabı verdin. Bir erkeğe ilgi duymuş olmanda hiçbir problem yoktu. Kafan karıştı ve başa çıkamadın. Çok sorguladın, bırakmayı denedin her gördüğünde gardını indirdin. Başa çıkamadın. Kaçtın ve beni yanan yıkıntıların arasında bıraktın. Oysaki reddetmen ya da kaçman gereken hiçbir şey yoktu. Gün gelecek kendini kabul edeceksin ama çok geç olacak çünkü ben artık orada olmayacağım, tıpkı senin şu an tam burada, yanımda olmaman gibi. Bazen, bazen bunu düşünüyorum. Seni düşünüyorum. Çok uzun zaman sonra -belki de hayatımda ilk defa- bir erkekte aradığım özelliklere bu kadar çok sahip birine denk gelmiştim. Bundan dolayı aşamıyorum, çıkaramıyorum aklımdan. Bana çok umut verdin ve o davranışlarının her birinin çok ters ve farklı olduğunu ikimiz de biliyorduk. Sonra. Sonra gittin. Gözlerime öyle bakarken gözlerimi sana kaldıramadığım, kaldırdığım zamanda da çokça indirdiğim çok zaman oldu. Sense her birinde bana bakmaya devam ettin saniyelerce. Bir çocuk gibi. Gözlerine öyleli zamanlarda bakamıyordum çünkü utanıyordum. Gözler kalbin aynası, bu doğru. Ama yanındayken de mi kalbimin atışlarını duyamıyordun? Her bir hareketinle ritminin değiştiğini de mi göremiyordun? Nasıl da gümbürdüyordu bana yaptığın her şeyinle.
Gittin. Gidişin hiçbir şeyi değiştirmeyecek. O erkek ben olmasam da başka biri ilerde bir gün elbette girecek hayatına. Şu sıralar ne yaptığını bilmeyi çok isterdim hatta senle ilgili daha çok şey bilmeyi de isterdim. En sevdiğin yemeği, şarkıyı, anını, şarkıcını, eğlenceni... Sesini özledim. Seni özledim.