"Onu ilk gördüğümde, onu parçalamak istedim. O güzel yüzünü dağıtmak, neredeyse görünmez olan kaşlarının acı dolu bir ifadeyle kıvrılmasına sebep olmak, porselen gibi pürüzsüz derisini yüzmek, tiz sesiyle çığlıklar atmasını sağlamak için büyük bir arzu duydum. Platin sarısı saçlarının arasından bana meydan okurcasına bakarak kısılan o büyük buz mavisi gözlerini yuvalarından sökmek, tombul pembe dudaklarını yarmak. Onu gördüğüm andan itibaren aklımda sadece, bembeyaz karlarla kaplı bir ormanda ölmek üzere olan bir hayvanın sürünerek ilerlerken ardında bıraktığı kan lekelerinin güzelliği dönüp duruyordu. O, kar kadar güzeldi. Onun güzelliğini anlatmak için en iyi kelime buydu. O, onu karlı bir kış gününde parçalayabilmek için canımı verebileceğim kadar güzeldi. Bembeyaz teninden akan kanın karlı zemini ıslattığı, hala hafifçe üzerimize düşen tanelerin ılık bedenine değerek eridiği o manzarayı hayal etmek bile heyecandan titrememe sebep oluyordu. Onu gözleri açıkken katletmek istiyordum. Altımda haraketsiz yatan bedenini kurtaramayacak olsa da, o ruhsuz, donuk bakışların üzerimde gezinmesini istiyordum. Onunla ilgili her bir detay onu parçalama arzumu güçlendiriyordu. Nasıl da sinir bozucu bir ifadeydi o!"