Eskiyi özlüyor insan...
Geçmişi, geçmişteki insanları, anıları...
İnsanların hayatına girdiği o ilk güzel anı özlüyor insan, sonrasında neler yapabileceğini bilemeden hayatına aldığı o anları...
Eskiyi bu yüzden sevmiyor muyuz zaten?
Ne yaparsa yapsın aklı hep geçmişte bir yerlerde kalıyor insanın...
Bir anıya, bir fotoğrafa, çalan bir müziğe takılıyor ayağı.
Dalıyor uzaklara hiç olmayacak yerlere ve belki de hiç olmadığı yerlere...
'Keşke'ler başlıyor, 'iyi ki' ler duruken, cümleler yarım kalıyor.
İç muhasebesi yapmak isterken yüreği sızlıyor sonra, kalıyor orda kıpırdayamıyor, geçmiş yakasını bırakmıyor, belki de o an en iyi ilaç en iyi teselli gözden düşen birkaç damla yaş...
"Aslında insanın canını en çok acıtan şey;
Hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır." diyor Dostoyevski ve ekliyor Nazım Hikmet;
"Eskimek ne güzel eksilmedikçe."
Oysa hayatımıza giren insanlar değilmiydi bizi eksilten...
Yaşanması mümkünken yaşayamadığımız mutlulukları bize yaşatan...
.