Uyku öncesi sersemlikte yani tamamen bilinçsiz davrandığım, kendim olduğum o zamanda. Birçok intihar cümlesi yazmıştım. Uykuya daldığımda ise bir intihar gerçekleşmiş ama eden kişi ben olmamıştım. Rüyamda bile huzura hep başkaları erişiyordu. Kendini geriye bırakmasından yere çakılışına kadar tüm detaylarıyla izledim onu. Düşmeden önce ani gelen cinnetle yapmıştı bunu. Ortamda o ve ben dışında başka kimse yoktu. Onu ben mi bu kadar sinirlendirmiştim? Oysa ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. O an ütümde büyük bir yük taşımanın yorgunluğu vardı. Bilinçaltım çok geniş olmasına karşı havasızdı. Rüya boyunca rahat nefes alamamış, baskılanmış hissediyordum.
Herneyse.. hareketsiz bedene bir süre öylece baktım. Onla olan anılarımıda beraberinde götürmüştü sanki. 5 dakika öncesine kadar tanıyordum oysa..
Bir süre zorladım kendimi; gerçekten hiçbir şey hatırlayamıyordum onunla ilgili. Gözüm ak düşmüş siyah saçlarına takıldığı zaman anımsadığımı hissettim.
Ben insanları anılarımda bile yaşatamayacak kadar boş biriydim. Çiçekler sulanmazsa eninde sonunda ölürdü ve ben tanrının kurak çöllerinin bakımı için görevlendirdiği susuz bir bahçivandım. Hiçbir şey hissedememiştim. İnsan onu doğuran annesinin ölümü karşısında bu kadar umursamaz olmamalıydı.
Üzülmediğim için kendimden tiksindim. Belkide sadece onu sevmediğim için üzülmemiştim? Onun bedeninin yerine milyonlarca insanı hayal ederken buldum kendimi. Ve sonuç hiç değişmedi.
-Neden böylesin. Senden nefret bile edemiyorum biliyor musun.
"Beden onu kontrol eden ruhuna isyanlar ediyordu.
Onu daha iyi kontrol edecek milyonlarca ruh vardı cidden bu kadar şanssız mıydı da bu kadar iğrenç bir ruha denk gelmişti?
Sorgulamanın mânâsı yoktu. Ruh onu istediği zaman bırakabilirdi ve başka bir bedenlerde belkide sonsuza kadar yaşayabilirdi.
Ama beden...
Eninde sonunda çürüyecekti.
Eksiklik,huzursuzluk ve bir parça burukluk götürecekti toprağa.
Zavallı.
Onu ruhuyla sevecek kimseye sahip olamayacaktı,hatta kendisine bile.