kitabımın ön sözü:
Şeytan gerçektir. Ama boynuzları ve kuyruğu olan o küçük kırmızı adam değil. Bir zamanlar melekti; Tanrı’nın en parlak, en gözde varlığıydı. Adı gök kubbede fısıldanırken, kanatları yıldızların ışığını taşırdı. Ancak gururun soğuk eli ve ihanete susamış bir kalple düşüşü sessiz geldi… Ve melek, gölgelerin içine sürüklendi.
Kadın dedi ki: “Şeytanın boynuzları olduğunu mu sanıyorsun? Ben de öyle sanıyordum. Ama yanılmışım. Saçları taranmış, takım elbise ve kravat giymiş. Nazik, kibar… gafil avlayacak seni. Gülümsemesi öylesine parlak ki, şüphelenmezsin bile.”
Çünkü şeytan çirkinlikte gizlenmez. O, en saf aynada bile görünmez bir çatlak gibidir. Mezarlık sessizliğinde fısıldar, kırık vitraylardan sızan loş ışıkla gölgelenir. Sana yaklaşırken ayak sesleri değil, kalbinin ritmi yankılanır. Güzellik maskesi, nezaket dili, güven telkin eden bir tebessüm… hepsi yalnızca bir tuzak.
Unutma: şeytan bazen fısıldar, bazen güler. Ama her zaman yanı başındadır. Ve en parlak ışık, en uzun gölgeyi doğurur.