"Saçların güzelim" ağır akan bir nefes ve derinden gelen, koyulaşmış ses tonuyla fısıldadığında,kirpilerinin üzerinden geçti bakışlarım.
"Nesi var saçlarımın?"
Dudaklarını araladı; sıcacık, mis kokulu nefesi yüzüme serilirken içim içime doldu sığmadı,taştı. Gülümsedim dilinden düşecek sözlerin akıla kazınan türden olduğu belliydi.
"Öyle güzel kokuyorki"
parmakları arasında tuttuğu bir tutam saçımı burnuna götürdü, o'an yüzüne doğru eğilmek zorunda kaldım. Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı.
"Benim cennetim" gözlerime bakarak devam etti. "Saçların ve teninin korkusu benim 'Cennetim' " dedi. Gözlerim mutluluktan parladı, kısık kahkahalar attım, odanın içinde her köşeye bakarken.
Eğilerek dudaklarımı altına bastırdım.
"Bu şehirdeki tek yakınım, ömrüm, gülüm,gelinim ol. Yaralı parmağıma bakar gibi bakarım sana." Dedi ve devam etti.
"Öyle sahiplenirim ki, nereye gitsek elini bırakmam. Yanında olmadığımda, annesini göremeyen çocuk gibi panikleyecek,etrafında beni arayacaksın, ağır birşey tutarsan sana dikkat diye kızacağım, elinden tutup parka götüreşeceğim. Çocuklar gibi beraber oynayacağız.
Sana evlat muamelesi yapacağım"
Ben kelime dağarcığımdaki bütün kelimeleri unuturken sustum,o konuştu.
"Allah kısmet ederse sana iki dünyada,da talibim. Ben cennette'de senin kocan olmak istiyorum" dedi.
"Kısmet" dedim.