Boş odada, ahşap masanın üzerinde erimeye yüz tutmuş mumun cılız ışığında duvardaki gölgemi izliyorum. Yerdeyim. Düşünüyorum. Bir ileri bir geri sallanan vücudumun gölgesi duvarda büyüyüp küçülüyor. Düşünüyorum. Ölümü düşünüyorum. Ansızın gelişini.. Sokakta, evde, suda, bir adımda, bir bakışta.. Bir adım arkandadır hep. Bir adım..
En güzel zaman diliminde; ferfecir vaktinde saatin tik tak sesleri eşliğinde Azrail ile dans ediyorum. Ölümün soğuk soluğu boynumda süzülüyor. Daha hızlı sallanıyorum yerimde. Arkamda olduğunu biliyorum. Sallanmayı bıraktım, ayağa kalktım. Açık pencere beni çağırıyor. Hissediyorum. Bir sokakta yakalamamıştı beni , bir adım sonra bir arabanın önünde yakalamamıştı, evde tek başımayken de yakalamamıştı. Kafamın içine sızmıştı. Fısıldaşıyor. Açık pencerenin önündeyim. Pervaza sıkıca tutunup ayağa kalktım. Yüksekteydim. Bir adımda sonlanacaktı dansımız. Mum bu işi bitirmemi istercesine son ışığını bahşediyordu bana. Müzik artık son notalarını sergiliyordu kulağıma. Elleri sırtımdaydı. Şehrin ışıkları son kez aydınlığı yaşatıyordu bana. Mum söndü. Müzik sustu. Elleri sırtımda ağırlığını emanet bıraktı. Adım attım..
Aydınlığa elvedaydı, karanlığın hükmüne merhaba...