aerrtt

25 yıldır Türk Dil Kurumu üyesiyim. Dilimizin güzelleşmesi, zengin­leşmesi, sadeleşmesi için yapılan olumlu çalışmaları takdirle karşılarım. Dilin, milletlerin hayatında, kültür, sanat ve edebiyatında çok önemli bir yeri olduğu kanaatindeyim. Uzun yıllardır şiirle uğraşan bir edebiyat eri olduğum ve şiirin kelimelerle yazıldığı fikrine katıldığım için kelimeler üze­rinde titizlikle durmayı bir görev sayıyorum.
          
          Diline sevgi ve saygısı olan bir kişi olarak, dilimizin yozlaştırılması, abuk sabuk kelimeler türetilmesi, hiç bir ilmî kaynak ve dayanağı olma­yan bu uyduruk kelimelerin gazete, dergi, kitap ve TRT yayınlarında yalan yanlış ve zevksizce kullanılması dilin siyaset ve ideolojilere âlet edilmek istenmesi, dilini seven herkes gibi, beni de rahatsız ve tedirgin et­mektedir.
          
          Şimdi, TRT’nin Radyo ve Televizyon yayınlarında, gazete ve dergi­lerde, aydınlarımız ve halkımız arasında bazı kelimelerin yanlış kullanıl­dığını ve Türkçe halaları yapıldığını belirtmek istiyorum.
          
          Önce "savunma" kelimesi üzerinde duracağım. Bu kelime TRT’nin radyo ve televizyon yayınlarında hemen her gün, hatta hazan günde bir kaç defa yanlış bir şekilde kullanılmaktadır.
          
          Türk Dil Kurumu'nun "Türkçe Sözlük"ünde "savunmak" kelimesinin karşılığı "müdafaa etmek"tir. Radyo ve televizyon yayınlarında ise savun­mak kelimesi iddia etmek anlamında kullanılmaktadır. "Bay A. Bay C.'nin ekonomimizi kötü duruma soktuğunu savundu." "Bay O., Sayın E.'nin, Nazizim geliyor, Faşizm tırmanıyor, yaygaralarının dayanıksız ve yalan olduğunu savundu" "Bay N., erken seçim anahtarının Doğruluk Partisi'nin elinde olduğunu savundu" gibi cümlelere radyo ve televizyon yayınlarında sık sık rastlamaktayız. Ancak bu cümlelerde "iddia etti" ye­rine kullanılan "savundu" kelimesi yanlış olarak kullanılmaktadır. Yukar­da da belirttiğimiz gibi "savundu" kelimesi "müdafaa etti" kelimesinin karşılığıdır. Yakardaki cümlelerde "savundu" kelimesi yerine "öne sürdü", "ileri sürdü" kelimelerini kullanmak gerekir.

aerrtt

"Sebep" yerine ortaya sürülen "neden" ise gerek anlam, gerek ahenk, gerek gramer bakımından "sebep'in yerini asla tutmamakta, dol­durmamaktadır. Dilini sevenlerin bu ve benzeri sevimsiz, sakat kelimele­re itibar etmemeleri gerekiyor.
            
            Birçok kimseler de "sayın" kelimesini cümlenin yanlış yerinde kul­lanıyorlar. Meselâ, "Devlet Deniz Yolları Genel Müdürü Sayın H. A." veya "Devlet Deniz Yolları Sayın Genel Müdürü H.A." diyecek yerde, "Sayın Devlet Deniz Yolları Genel Müdürlü H.A." denilmekte ve böylece, "sayın" sıfatı Devlet Deniz Yollarına yüklenmiş bulunmaktadır.
            
            Son olarak "hürmet" karşılığı kullanılan "saygı" kelimesi üzerinde duracağım. Özellikle ses sanatçıları sahnelerde programlarının başında "Sayın dinleyicilerim hepinizi saygı ve hürmetle selâmlarım." deyip dur­maktadırlar. Bazı seçim konuşmalarında da aynı hatanın siyasetçiler ta­rafından yapıldığını zaman zaman görüyoruz, duyuyoruz.
            
            Ufak bir gayret ve dikkatle bu yanlışlıklana düzeltilmesi mümkün­dür. Dilini sevmesi ve bilmesi gereken herkesin bu gayreti göstermesini diliyoruz.
Reply

aerrtt

Gene televizyon ve radyo yayınlarında, bazı bankaların reklâm programlarında, yaşlı bir kadarı: "Kızım bizi de maaşa bağla." bir başkası "Bizi maaşa bağladı" deyip durmaktadır. Hâlbuki bu cümlelerin doğrusu "... Bankasınca bana maaş bağlandı." veya "... Bankası bize maaş bağla­dı." şeklinde olmalıdır. Radyo ve televizyonda sürüp giden bu hataların düzeltilmesini ilgililerden bekliyoruz.
            
            Prof. Faruk Kadri Timurtaş da başka yazarlar da defalarca yazdı­lar, ozan'la şair arasındaki farkı belirttiler. Ozan, şiirini sazı ile çalar ve söyler, şair ise şiirini yazarak sunar. Gel gör ki, bazı dergiler ve gazeteler, özellikle televizyon ve radyolar bu farkı bir türlü anlamıyor, anlamak iste­miyor. Şaire de ozan deyip duruyorlar. Bazı şairlerimiz de yeni ve ilerici görünmek hevesiyle olacak, kendilerine ozan denmesine ses çıkarmıyor, bu yanlış tâbiri kabulleniyorlar.
            
            Kelimeler tek başına mütalâa edilmez, yaşamalarını tek başına sür­dürmezler. Kelimelerin müştakları vardır. Dilimizde bu müştakların yeri ve önemi büyüktür. Hâlbuki kelime türetenler çok kere bu hususu nazarı itibare almıyorlar. Böylece de türetilen yeni kelime kullanışsız, hatta ölü doğmuş oluyor. Meselâ "aşk" kelimesinin yerine "sevi" kelimesini koydu­lar. Sık sık da kullanıyorlar. Ama bu kelimenin müştakları hiç düşünül­memiş. "Aşk güzeldir" yerine "Sevi güzeldir" diyebiliriz. Ama "Âşık oldum". "Aşığa Bağdat sorulmaz." yerine ne diyeceğiz. Bunların karşılığı yok. Onun için böyle görevini yapamayan yarım yamalak kelimelerin üretilme­sine lüzum görmüyoruz. Köylümüzün, kentlimizin bilip anladığı o canım "aşk" kelimesi varken "sevi'ye ne gerek var?
            
            Bir de "eser" yerine "yapıt" kullanılır oldu. "Çapıtı" hatırlatan yapılışı ilmî dayanaktan yoksun bu sevimsiz kelimenin aklı başında edebiyatçı­lar, yazarlar ve aydınlar tarafından kullanılmaması gerektiği kanaatinde­yim.
Reply