Merhaba:) Bir şairimiz ''aşklar ne kadarsa biz o kadarız.'' diyor. Biz aşkı gerçek insan olmanın vazgeçilmez koşulu diye yaşadık. Bugünün insanı aşık olmayı bilmediği için onu bir küçülme ekseni olarak görüyor. Aşk insanın kendini içtenlikle ortaya koyduğu bir ortamdır. Hepimiz, şu ya da bu biçimde toplumsal yaşamda maskeli dolaşıyoruz. Maskelerimizin büyük oranda düştüğü yer aşk alanıdır. Bu çerçevede aşkın alanı sarsılmaların ve acıların alanıdır aynı zamanda. Aşkı yaşamayı göze alan insan, tüm bu sarsılmaları göze almış demektir. Dostoyevski'nin dediği gibi ben acı çekmeyen, sevinmeyen insandan korkarım. Şarkı söylemeyi bilmeyen insandan da korkarım. Çünkü bizim acılarımız ve sevinçlerimiz yaşamımızın vazgeçilmez yüzlerini oluşturuyor. Bu nedenle aşk bir buluşma alanı olduğu gibi, bir aşma, bir bilinç, gelişme alanıdır da. Onu bilinçle yaşayabiliyorsanız, aşk iyi bir okuldur. Ama ne yazık ki çok kişi aşkı bir boğazlaşma alanı gibi algıladığı için o koşullarda gelişme söz konusu olmuyor. Tersine gerileme oluyor. Ben kendi adıma bir aşktan sonra biraz daha adam olduğumu, dünyayı biraz daha öğrendiğimi, kendimi biraz daha tanıdığımı, insana biraz daha yaklaştığımı gördüm. Yeni bir başlangıca Aşk ile...