HerDevayaDert
Ne cebime para koyan babam tanır beni Ne de doğurduğunun yabancısı anam Bir ben bilirim kendimi Bir ben nefret ederim böylesine kendimden
@HerDevayaDert
0
Works
0
Reading Lists
4.1K
Followers
Ne cebime para koyan babam tanır beni Ne de doğurduğunun yabancısı anam Bir ben bilirim kendimi Bir ben nefret ederim böylesine kendimden
Ne cebime para koyan babam tanır beni Ne de doğurduğunun yabancısı anam Bir ben bilirim kendimi Bir ben nefret ederim böylesine kendimden
Dünyada bir tek insana inanmıştım. O kadar çok inanmıştım ki, buna aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. Ona kızgın değildim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı, çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi...
Hoşça kalın dostlarım benim hoşça kalın! Sizi canımda canımın içinde, kavgamı kafamda götürüyorum. Hoşça kalın dostlarım benim hoşça kalın... Resimlerdeki kuşlar gibi dizilip üstüne kumsalın, mendil sallamayın bana. İstemez... Tek hecesiz elveda...
Dünyevinin hem çok ötesinde hem tam ortasında Paradan nefret ediyor fakat arabaları kadınları hatta yemekleri çok seviyor Yalnız emeğin kazanım getirdiğini yatarak söylüyor Zihninin içindekilere kadar dağınık Ve her şeyin yerini biliyor
AZ…Küçük bir kelime, büyük bir roman Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum... Az... Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler.
... ayrılık masanın üstündeydi cıgara paketinde gözlüklü garson getirdi onu ama sen ısmarladın kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin cıgaranın ucunda senin ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi aklından geçenlerdeydi ayrılık benden gizlediklerinde gizlemediklerinde ayrılık rahatlığındaydı senin senin güvenindeydi bana büyük korkundaydı ayrılık birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin ayrılık bunu farketmeyişindeydi senin ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden ağırlığı yoktu tüy gibiydi diyemem tüyün de ağırlığı var ayrılığın ağırlığı yoktu ama kendisi vardı...
1902’de doğdum doğduğum şehre dönmedim bir daha geriye dönmeyi sevmem üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim on dokuzumda Moskova’da komünist Üniversite öğrenciliği kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-Parti konukluğu ve on dördümden beri şairlik ederim kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben hasretlerin hapislerde de yattım büyük otellerde de açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir otuzumda asılmamı istediler kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ’dan Havana’ya Lenin’i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924’de 961’de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır partimden koparmağa yeltendiler beni sökmedi yıkılan putların altında da ezilmedim 951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün 52’de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım şu kadarcık haset etmedim Şarlo’ya bile aldattım kadınlarımı konuşmadım arkasından dostlarımın içtim ama akşamcı olmadım hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana başkasının hesabına utandım yalan söyledim yalan söyledim başkasını üzmemek için ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile çoğunluk binemiyor operaya gittim çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21’den beri camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye ama kahve falıma baktırdığım oldu yazılarım otuz kırk dilde basılır Türkiye’mde Türkçemle yasak kansere yakalanmadım daha yakalanmam da şart değil başbakan filân olacağım yok meraklısı da değilim bu işin bir de harbe girmedim sığınaklara da inmedim gece yarıları yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında ama sevdalandım altmışıma yakın sözün kısası yoldaşlar bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da insanca yaşadım diyebilirim ve daha ne kadar yaşarım başımdan neler geçer daha kim bilir.
Nereye koyduğumu hatırlamıyorum Hah! Arıyormuş gibi Nasıl bir lisan bu Nasıl betimlerim Hangi deyiş bu anlamı kaldıracak kudrette Çok güç inan bana Bu yoksunluk küçültüyor beni Kayboluyorum Kendimle çelişiyorum Bu boşluğa bir ad verme çabam (Özümü inkar etmişken) Sanırım bayağı acınası Önce sonsuz maviliklere sordum Didiştiler aralarında Yeşilliklerle andım Ara bulandılar benimle Lal oldu sığırcıklar Kurudu nehirler Büktü boynunu bütün alemler Sırayla düştü gökten melekler Tanrıysa uyuyordu Sıyırdım Bu gidişle fala da inanırım ben
Gecenin bir yarısında, Eli elime uzandı ay ışığında. Bırak, bırak yiğidim elimi, bırak. Aşk dediğin elem ve acıdır, bırak. Gün boyu seni görürdüm gül bahçesinde Gün boyu beni görürdün gül bahçesinde Şıkıdı durdu küpeler, dolaşırken eli gerdanımda. Bırak, bırak yiğidim beni, bırak. Aşk dediğin elem ve acıdır, bırak.
Korkmamalıyım. Korku katilidir aklın. Korku, mutlak yıkım getiren küçük ölümdür. Korkumla yüzleşeceğim. Onun etrafımdan ve içimden geçip gitmesine izin vereceğim. Ve geçip gittiğinde, onun izlediği yolu görmek için iç gözümü ona çevireceğim. Korkunun geçtiği yerde hiçbir şey olmayacak. Yalnızca ben kalacağım. Lisan al gaib!
Both you and this user will be prevented from:
Note:
You will still be able to view each other's stories.
Select Reason:
Duration: 2 days
Reason: