belki de mutlu olmak için mutsuz olmak gerek, olamaz mı? mutsuzluk olmadan mutluluk diye bir şey olur mu, anlamı var mı, özlenir mi sanki? belki de mutsuz olmak için mutlu olmak gerek, ne belli? ama mutsuzluk özlenmez, istenmez, hasreti çekilmez. öyleyse neden oluruz mutlu, mutsuz mu doğduk da bu hasret bağrımızı yakar? insan mutlu olmadan yaşayamaz mı? hep mutlu olmak iyi de, mutsuzluk neden zarar? içimdeki hasret midir bunu bu kadar benden uzaklaştıran, yoksa yokluğunun verdiği ıstırap mı? benimle mutsuzsun, ama mutluluğu seçip benden gitmiyorsun. öyleyse neden, söylesene, bu gök varken neden bir çukura atlar insan? koca bir hiçlikte neden kendini arar, huzur ister? aradığın şey ne, biliyor musun sen bile? ya da, arıyor musun bile? hissediyor musun bu soğuğun içindeki karanlık ellerimi, yoksa sadece karanlığı mı seviyorsun? ben bilirim, hiçbir şeyi bilmeyen ben, bir tek seni bilirim. karanlığı yalnızca içinde sevmediğini, buna rağmen benimle olmak için o güzel yıldızını kapattığını da bilirim. değer mi sence? başından demedim mi sana, yapma kül oluruz diye? gözlerine bakmak için ruhum alev alev yanarken, ben geri duramadım, sen neden ben durdukça geldin bana? biliyordun, hem de benden de iyi biliyordun. beni benden iyi tanıyorsun, tanıyordun. gelme diyemedim ama gel de demedim sana. ben demeden sen çoktan gördün beni. geleceği. geçmişi. şimdiyi. ruhumu kavuran bu acı da ne ki? yanar yanar kül etmez, kanar kanar ölmez, sen hiç ruhunu öldürmeyi denedin mi? mümkün mü düşündün mü? sen hiç sana hasret kaldın, o yokluğu çektin mi? öylece durup harflerin kargaşasına şahit oldun, yeni kelimelere yüreğini vurgun ettin mi? aşkımdan hiç şüphe ettin mi? varlığımdan şüphe eden ben, tek bundan, senden, bizden şüphe etmedim. seni bulduktan sonra varlığımdan da şüphe etmedim, orası ayrı. ama ya, sen hiç ben olmak istedin mi?