Bugün kendin olman gerektiğini hatırlattın yeniden kendine.
Korkuyorsun çünkü herkes değişiyor, bir canavara dönüştüklerini görüyorsun. Bir gün onlar gibi olabileceğinden korkuyorsun. Onlara olan kırgınlıklarını başkalarına yaşatabileceğini. Bencilce davranıp mutlu olamadıysan oldurmamayı bırakman gerektiğini hatırlatıyorsun. Yalnız değilsin diyorsun. Kalbinin sesini duyabiliyorsun. Yalnızken hiç ses olmadığını hatırlıyorsun, kalbinin yaşamadığını düşündürecek kadar sessiz attığını. Geride kaldı diyorsun kimse senin yüzünden üzülmedi hayır. Sen ilk defa kendin için bir şey yaptın. İlk defa susmadın. Öyleyse neden suçlu hissediyorsun. 8 yaşındaki mahallenin kenarında bulunan o gizemli yaşlı teyzeyi hatırlıyorsun. Gül bahçesi vardı. Hayallerin kadar güzel kokuyorlardı. Kimse seni oyuna almadığında gidip izlediğin o güller nasıl kötü kokabilirdi ki zaten. Yine bir gün kırılmış küçük kalbinle gidiyorsun bahçeye çitlerin arkasından izliyorsun onları. Yaşlı teyze evden çıkıyor sonra. Gülleri sulamaya başlıyor seni fark ettiğinde göz yaşlarını güneşten korunuyormuş gibi kaldırırken siliyorsun sırf görmesin diye. İşte ilk o gün çağırıyor seni yanına. Yalnızlığın kötü olmadığını ilk ondan dinliyorsun. Ruh eşini kaybettikten sonra çiçeklere tutunmuş o teyze seni güllerini sulayarak onun kadar mutlu olabileceğine inandırıyor. Her gün gidip teyzeyle suluyorsun gülleri. Sonra bir gün gittiğinde yaşlı kadın kapıyı açmıyor. Küçük yumruklarla kapıya vuruyorsun ama ses yok. O gün seni unuttuğunu düşünüp tek başına ağlayarak suluyorsun gülleri. Ertesi gün alınıp gitmiyorsun gülleri sulamaya. 2. gün dayanamayıp gittiğinde elinde kolilerle şık bir genç kadın karşılıyor seni kapıda. 'O nerede?' diye soruyorsun. Genç kadına her şeyi anlatıyorsun. Koruyucu meleğinin bir yıldız olduğunu ve bir daha geri gelmeyeceğini ancak seni çok sevdiğine emin olduğunu söylüyor.