Bianca kenti karanlık bir mezara hapsolmuştu sanki.
Gökyüzünü delen müzik bir anda susmuş, etrafımızı saran insanlar yok olmuştu. Sessiz bir fırtınanın habercisi olan kara bulutlar iç karartıyordu. Ortamdaki sessizliği Leon'un acılı ve derinden gelen sesi bozdu.
Gökyüzünün keskin kılıcından kan damlaları bir yağmur gibi üstümüze yağıyordu . Adruşan'ın eli belimde duruyor, hiçbir şekilde hareket etmeden gökyüzünden damlayan kanın geldiği yöne doğru bakıyordu. Karanlıkta yüzünü ayırt etmekte çok zorlansam da yüreğime bir şeylerin ters gittiğini söyleyen bir his fısıldıyordu. Leon'un acı dolu sesi karşısında Adruşan çok sakin duruyordu.
"Neler oluyor? Gitmemiz gerek. Leon'un başı dertte Adruşan."
Titreyen sesim bir boşlukta yankılıyor gibiydi.
Söylediklerimi yok sayıyor, durmadan gökyüzünden damlayan kan damlalarını seyrediyordu.
Belli belirsiz duyduğum sesler, zonklayan kafamın içinden mi geliyordu, yoksa etrafımda birileri mi konuşuyordu çözememiştim.
Adruşan kafasını hafifçe çevirdi ve göz göze geldik. Karanlıkta silueti belirsizdi ve sergilediği davranışlar çok tuhaftı. Etrafta koşuşturan birden fazla beyaz kıyafetli insanları yarım yamalak da olsa görebilmiştim.
Sert ve agresif gözüken Adruşan elini belimden çekerek hızlıca beni geriye doğru itti.
"Ne yaptığını zannediyorsun Adruşan? Kendine gel." diye bağırdım hiddetlenerek.
"Bu bir tuzak Mişa; kaç. Şu an karşında duran adam Adruşan değil büyücü Ohannes'tir." Leon'un sesi kesik kesik yükseliyor ve sesinin geldiği yönü bir türlü ayırt edemiyordum. Karşımda duran adam Adruşan değildi, büyücü Ohannes'ti. Bu gerçek, bir hançer gibi tüm doğruları paramparça etmişti.
"İntikam iyi birşey değildir. Asla içindeki hırsı silmeyecek.
Asla gidenleri geri getirmeyecek. Eğer geri getireceğini bilsen yıllar önce seni buraya kendim getirirdim.
Ama bunlara gerek duymadım. Münzevi, buraya ait olmayan insanların varlığını tanrıya haberdar eder. Sonu olmayan bir lanetin son damlasıydın Mişa."
Yeni bölüm geldi❤