eeyoeyo

Bazen her şeyden korkuyormuş gibi hissediyordu ve bu tarafından nefret ediyordu. Korku ve nefret; korku ve nefret... Bazen hayatında bir tek bu ikisi varmış gibi geliyordu. Kendinden başka herkesten korku, kendindense nefret.

eeyoeyo

"Bana kızgın mısın?" diye sordu Eleanor.
          Park dua etmeyi düşünüyormuş gibi parmaklarını kucağında kenetlemişti. "Sayılır."
          "Özür dilerim," dedi Eleanor.
          "Sana neden kızdığımı bile bilmiyorsun."
          "Yine de özür dilerim."
          Park bu sözlerle birlikte nihayet başını ona çevirdi ve hafifçe gülümsedi.
          "Sana neden kızdığımı bilmek ister misin?" diye sordu.
          "Hayır."
          "Neden?"
          "Çünkü bana büyük ihtimalle değiştiremeyeceğim bir şeyden dolayı kızgınsın."

eeyoeyo

"Ya bu resim?"
          "O resim..." diye toparlamaya çalıştım. "O resim, dünyanın sadece bu evden ibaret olmadığını söyler." Daha ağzımdan sözcükler dökülürken vicdan azabına benzer bir duygu kemirmeye başlamıştı yüreğimi. "Ama aynı zamanda bu evin de dünyanın bir parçası olduğunu unutmamamı sağlar."

eeyoeyo

Ona, Bir yabancı nasıl olur? diye sormak  istiyordum. Eleştirel ya da kinayeli olarak değil.  Çünkü gerçekten bir fark olup olmadığını öğrenmek  istiyordum, birini gerçekten tanımanın bir yolu olup  olmadığını, yabancısı olmadığın insanlara karşı bile  seni her zaman yabancı gibi hissettiren bir şey olup  olmadığını...