İnsanlara güvenmemek, varoluşsal bir sorgulamanın sonucu olarak ortaya çıkar; zira insan, doğası gereği yanıltıcı ve çıkarcıdır. Güvenin temeli, ancak saf bir niyetin varlığıyla sağlanabilir; ancak çoğu insanın eylemleri, kendi bencil arzularını tatmin etmeye yönelik olduğundan, bu temel genellikle zedelenir. Bu durumda, güvenmek, insanın kendi varoluşsal değerine ihanet etmesi anlamına gelebilir. İnsanlar, samimiyeti maskeleyen bir illüzyonun içinde yaşarken, aslında güveni hak etmezler; çünkü güven, yalnızca hak edilene verilmelidir, ve bu dünya nadiren böyle kişileri barındırır.