Ey artık ölmüş olan at! - dediler -
          Ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı!
          Sen açardın,
          Otuzüçbin at türünün tek kaynağıydın sen!
          Tüylerin karaparlaktı. Koşumların,
          - kokulu yağlarla ovulup parlatılan -
          nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke.
          Göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at!
          Toynaklarını liflerle ovardık
          Senin karaya boyanırdı koşuşun
          Uyandırırdı bütün karaları ve denizleri.
          Çılgın kişnemeni duyardık
          sonsuzun yanıbaşından
          Ne güzel gözlerin vardı Kara at!
          Binlerce kişi,
          - çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut
          darmadağın giysileriyle herkes
          körler ve cüzzamlılar,
          bütün kutsal kitaplar kalabalığı,
          ermişler, kargışlılar ve günahlılar
          gebe kadınlar, vâz edenler
          ve dondurmacılar ve at cambazları ve
          tecimenler ve kıralcılar ve gemicilerle
          Tanrıtanımazlar ve tefeciler ve
          yalvaçlar...-
          ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş
          senin mutlu ovanı doldurup
          haykırırlardı.
          Büyük sesler içinde sen, geçerdin...