Anlatma!
Bana bildiğim hikayeleri anlatma. Boş yere tüketme kelimeleri. Yaşanacak onca acı varken; yakma yine küllerinden,oluşturma. Yaşanacak çok şey var şu hayatta...
Her derdin bir sebebi, bir sonucu var. Her gerçeğin içinde bir yalan olduğu gibi...
Ben seni bana kattım.
İyi mi?
Kötü mü?
Bilmeden sadece olsun istedim. Sende arkasını aramamış. Bana gelmiştin. Ben ellerimden, onun dokunacağı şeylerden oldum olası korkmuştum. Senin bedenini bulan kadar. Ben oluşturdum. Kafam da elimdeki kağıtta. Döktüm...
Beyazıma aktı. Karama aktı. Kanıma karıştı...
Ben!
Sen!
Biz!
En son buyduk.
Ben, sen olmuştum...
Sen, ben olmuştun...
Bizi yaratan biz olmuştuk...
Bilir misin?
Ben en çok gece uykusundan korkarım. Bu yüzden de uyumam seyrederim. Gece aslında sabahın sakladığını getirir; okumayı, görmeyi bilene anlatır. Sen onu dinlersin o fısıldar. Sen ona bakarsın gösterir. Bu yüzden ben her gece aslında zorlarım. O anlattıklarını yarı ölümde kaçırmamak için direnirim.
Uykumdan korkmama yeni sebepler ekleniyor. Seni tanımam, sürekli duymak istemem. Bir şey olur da hissedemezsem korkusu. Olur ya...
Ağlarsın.
Üzülürsün.
Akıl ya unutur.
Göz ya körelir.
Ama varlığın bedenin gerçek. Seni bağlar, boynuma o sert urganı geçirircesine hissedilir. Acı kadar taze...
Uyursam aklımda çıkar hatırlamam diye korkuyorum. O gülüşünü, o sesini belleğimden silinir diye. İnsanın aklı da ruhu gibi gidici olunca tedirgin oluyorum.