Part 2 -,-
"Sen..." Yeniden kahkaha attı. "Sen ciddi misin?"
Baygın bir bakış atarak, kollarımı göğsümde birleştirdim. Geri zekâlı çocuk! Mal Ali! Salak Demircioğlu!
Sonunda gülmesi dindiğinde, elini karnına sararak, derin nefes almıştı. Gözleri yaşarmış, kahverengileri parlıyordu. "Güzelim," Elini kaldırarak, avucunu yanağıma bastırdı. "Ne gerek varki buna?" Göğsümde birleştirdiğim kollarımı çözerek, sağ elimi kalbinin tam üstüne koymuştu. "Al bak dakikada kaç atıyor." Yanağımdaki avucuna istemsizce yaslandığımda, elimin altında yatan kalbi bağımsızlığını ilan etmek istermiş gibi çırpınıyordu.
Yüzüme bir gülümseme yayıldığında, salak gibi sırıttım. "Yaa! Çok hızlı atıyor," diye şaşkınlıkla yüzüne baktığımda, diğer elini kaldırarak, kendi kalbimin üzerine koymuştum. "Hıh! Benimki daha hızlı bir kere!"
Sırıttı. "Sidik mi yarıştıracağız bebeğim?" Biraz daha yaklaşarak, dudaklarını burnuma bastırdı. Şaşkınlıktan kurduğu tümceye bile tepki gösterememiştim. "Benim kalbimle boy ölçüşemezsin. Monoton yarışçısı gelir, önünde diz çöküp, şapka çıkartır."
Sonunda... Sonunda hep hayranlıkla izlediğim yüz hemen önümdeydi. Ve sadece bana bakıyordu... Bana tatlı tatlı gülümsüyordu. Bu anı... Saçma bile olsa küçüklüğümden buyana kalbimde umut besleyerek, bekliyordum.
Hızla boynuna sarıldığımda, yatağa devrilmemize az kalmışken, dengesini sağlamıştı. O da kollarını belime sardığında, güldüğünü hissetmiştim. Ama garip bir şekilde bu ana kadar en azından Ali Demircioğlu standartlarına göre ciddi davranmıştı. Şu 2016 hayal ettiğimden daha mükemmel geçeceğe benziyordu nedense.
Ayrıldığımda, kollarımı çekmemiştim. Kırpıştırarak dolan gözlerimi gizlemeye çalıştım. Bu resmen hep hayalini kurduğun bir şeyin sonunda gerçekleşmesi gibi bir şeydi. Gerçi bu günden sonra benimken, hiç kimse benden alamazdı. Ali Demircioğlu artık benimdi!