Moarte01

Parlak, fakat tarihin eskittiği duvarlar, koridorun iki ucunda duran küçük pencereler, pencerelerden 
          	süzülen zayıf güneş ışığı, yaprakların hışırtısı ve her şeyden evvel Tanrı şahitlik ediyordu bu sahneye. 
          	Kütüphanenin önünde duraksamış, kapı kulpunu tutmuştum. Arkamı dönmemle, yalnızca birkaç adım 
          	uzağımda bekleyen gençle göz göze gelmem bir olmuştu. Bir şey diyecek gibi aralanan dudaklarından 
          	alelacele kaçtım ve kulpta duran elimle aşağı doğru güç uygulayıp gürültüyle araladım kapıyı
          	

_Kanarya-

Bebeğim bebeğim bebeğim... Kayboldun. 

_Kanarya-

@Moarte01  kız sen nerelerdesinnnn
Reply

Moarte01

@ _Kanarya-  küsme lütfen bebeğim geldim
Reply

_Kanarya-

Küscem ben sana
Reply

Moarte01

Parlak, fakat tarihin eskittiği duvarlar, koridorun iki ucunda duran küçük pencereler, pencerelerden 
          süzülen zayıf güneş ışığı, yaprakların hışırtısı ve her şeyden evvel Tanrı şahitlik ediyordu bu sahneye. 
          Kütüphanenin önünde duraksamış, kapı kulpunu tutmuştum. Arkamı dönmemle, yalnızca birkaç adım 
          uzağımda bekleyen gençle göz göze gelmem bir olmuştu. Bir şey diyecek gibi aralanan dudaklarından 
          alelacele kaçtım ve kulpta duran elimle aşağı doğru güç uygulayıp gürültüyle araladım kapıyı
          

Moarte01

Arkamdan geldiğini, kulağıma 
          ulaşan ayak sesleriyle fark etmiştim. Beni takip ediyordu. Bir günahkâr, beni takip ediyordu. Bir 
          günahkârın kurtuluş yolu hâline gelmiştim dakikalar içerisinde. Ardımdan yürüyor, nereye dönsem oraya 
          dönüyor, yavaşladığımda yavaşlıyor, hızlandığımda hızlanıyordu.
          

Moarte01

Belimi doğrulttuğumda, bakamadığım 
          genç çocuğun gözlerini üzerimde hissetmiştim. Ona dönemiyordum, bir defa daha gözlerimizi 
          buluşturacak gücü kendimde bulamıyordum. Günahı neyse, tek ve üç saniyelik bakışmamızda ruhuma 
          sıçramıştı sanki. Temas gerektirmeyen bulaşıcı bir hastalık gibiydi.

Moarte01

Kim olduğunu, neyle ilgili günah işlediğini bilmiyordum. Detaylı bir bilgi vermeden, yalnızca onu ikna 
          etmem gerektiğini söylemişti. Babamın çok sevdiği ve kiliseye devamlı yatırım yapan, sık sık dua etmek 
          için gelen, dinine düşkün bir adamın oğlu olduğunu duymuştum yalnızca. Nedendir bilmem, sabah erken 
          uyanmamın sebebi buymuş gibi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. Gergindim, heyecanlıydım. 
          İçimden bir şeyleri tekrar edip duruyordum. Fısıltılı sesim kulaklarıma ulaşıyordu ve duyduğum tek şey 
          İsa Mesih'ti. Adını söylüyordum. Bunun beni gevşetebileceğine, rahatlatabileceğine inancım o kadar 
          fazlaydı ki dudaklarım kuruyordu, yine de vazgeçmiyordum.
          

Moarte01

İri ve siyaha çalan gözlerimi açtığımda 
          gördüğüm ilk yüz onundu. Bunu o anlatırdı, bakışlarımı bulduğu anda, irislerimde gördüğü Tanrı'nın 
          ışığıyla bağlanmıştık biz. Kan, gen, soy değildi. Ne anlattıysa inanmış, benimsemiştim. Bana hayatımın 
          amacını öğreten, hayatımı dinle bir bütün hâline koymam gerektiğini söyleyen, zamanımın her saniyesini 
          Tanrı'ya, O'nun öğretilerine, kutsal kelimelerine ve bu kirli dünyaya bıraktığı kendi eşsiz ayak izlerine 
          adamam gerektiğini öğreten oydu. Ne zaman Jeon Jeongguk'la tanıştıysam, o günden itibaren yalnızca 
          bunu öğrenerek yetişmiştim.