İri ve siyaha çalan gözlerimi açtığımda
gördüğüm ilk yüz onundu. Bunu o anlatırdı, bakışlarımı bulduğu anda, irislerimde gördüğü Tanrı'nın
ışığıyla bağlanmıştık biz. Kan, gen, soy değildi. Ne anlattıysa inanmış, benimsemiştim. Bana hayatımın
amacını öğreten, hayatımı dinle bir bütün hâline koymam gerektiğini söyleyen, zamanımın her saniyesini
Tanrı'ya, O'nun öğretilerine, kutsal kelimelerine ve bu kirli dünyaya bıraktığı kendi eşsiz ayak izlerine
adamam gerektiğini öğreten oydu. Ne zaman Jeon Jeongguk'la tanıştıysam, o günden itibaren yalnızca
bunu öğrenerek yetişmiştim.