Yediğim kaçıncı olduğunu bilmediğim yumruk, kanlar içindeki yüzümü buruşturmamak için verdiğim savaşı zorluyordu. Acı, bedenimi sarmalarken karnıma bir tane daha tekme yedim. Nefesimi tutmuş gözlerimle bütün dünyayı bitirebilecek öfkemle ona bakıyordum. Ağzımın içinde birikmiş kanları zorlukla tükürdüm. Birleşerek denizleri oluşturan yaşam kaynağı, gözlerimi esir almıştı, yediğim her tekmede akıntı gibi yanaklarımdan süzülmek için bana yalvarıyordu. Dişlerimde ki kanı umursamadan güldüm.
Bir tekme daha,
Sandalyem düşerken dünya umurumda değildi. İnanmıştık ona, en çok ben inanmıştım. Her inanan insan, gerçekler ortaya çıktığında hüsrana uğrar mıydı?
Sandalyemi yerden kaldırdığını hissettiğimde ne zaman yumduğumu bilmediğim gözlerimi açmıştım. Dolu gözlerimle, dişlerimde ki kanlara rağmen gülümsüyordum. Zaten en iyi yaptığım şey gülümsemek değil miydi? Gözlerimin yanmasının sebebi vücudumda hissettiğim acı değildi, hayal kırıklığıydı. Zaten en büyük acı hayal kırıklığı değil miydi?
"HER ŞEYİN İÇİNE SIÇTIN!"
Tanımamış mıydı beni? Gerçekleri öğrendiğimde acı ama doğru olanı yapacağımı bilmiyor muydu? Canımın umurumda olduğunu mu düşünüyordu? Önceden ölen biri ölmekten korkmazdı ki. Beraber geçirdiğimiz zamanda öldüğümü görmemiş miydi? Görmemişti.
O zaman gerçekten güzel oynamıştım.
Sahte gülümsemelerimi, kahkahalarımı güzel oynamıştım aynı onların bize oynadığı gibi.
"SENİ ÖLDÜRMEMEM İÇİN BİR SEBEP VER!"
Ondan korkmuyordum. Canı acıyabilecek insanlar korkardı ve o benim canımı böyle acıtamazdı. Bana bir şey yapamazdı kendisini oyunun kurucusu sansa da oda aynı benim, bizim gibi sadece oyuncuydu ve burada ki en iyi oyuncu bendim.
Dudaklarımı ıslattım ve gerçekleri söyledim.
"Çünkü oyunun amacı benim."
Saldıran Malikane'sinden