PIatonikVecihi

bak ne diyeceğim, sigarayı balkonda içelim. çayı sen demle. ben bir şiiri üç kere daha okuyayım, sen de uyumadan karartma çehreni ve böyle şeyler olduğunda -ki olur her zaman- bana katıl olur mu bul beni lütfen. daha da saklanmam yaşamaktan. göğsümü gere gere uyanıyorum bu cümleyi seviyorum, çok seviyorum. bana katıl beni bul, çünkü yaşamak arzusu beni gömlek cebine sıkıştırdı ve içimdeki fil dansa kalktı. bu çiçeğimsi sıkıştırmadan önce akşamları düzenli olarak caddeler boyu yürüdüm durdum. 

PIatonikVecihi

berbat kahveler içtim, sigarayı azıttım ve yürüdüm durdum sen buralarda değildin. sen buralara henüz gelmemiştin. inanır mısın dünya yine böyle bir yerdi ve dünya yine böylesine böyleyken ben henüz  buna benzer bir şeylerin bahtsızlığına karşı savaşmış ve tüm kemiklerini dayak yerken kırdırmış çocuklardan öğrenmemiştim böyle zamanlarda nasıl nefes alındığını ve yeterince sabırlıysan insan ciğerinin de günün birinde çocuk bayramları ilan edebiliyor olduğunu; çok korkmuştum. çok korkmuştum neler neler geçmişti aklımdan annem duysa çok korkardı ama artık gerek yok bunlara. öğrendim. gerek yok nefes alabiliyorum ve görsen keşke nasıl nefis nefesler. keşke bir nefes alabilseydim senin yerine de ve her şey ne mükemmel olurdu ama artık buna da gerek yok! bak, bunlar güzel günler. her şeyin mükemmel olma zorunluluğu kalmadı,  kardeşim okula başladı, seninle uyudum ve üstüne üstlük seninle uyandım. bunlar güneşli günler! evet bana katıl lütfen hepsi istemekle başladı. yaşama inanmaya başlayınca dünya katlanılan bir yer olmaktan çıktı, o kat kırışıklıkları dümdüz oldu. nasıl güzel gülümsedim, keşke görseydin. yalnızken çok heyecanlanıyordum değişti her şey. evet, burada teşekkürler sana ey yaşamak, nasıl hoş netleşti tüm görüntü. bak işte tam olarak bunu bozacak bir şey yapmamalıyım. çünkü yaşamak arzusu beni buldu ve ben ardından sana rastladım. aykırı saçların parladı bir perşembe akşamı gibi ve kalktım sana geldim. şu tesadüfe baksana. zaten rastlamasaydım bir terslik var sanardım. bir rastlantı insana neler katar şaşarsın,,,,
Reply

PIatonikVecihi

bak ne diyeceğim, sigarayı balkonda içelim. çayı sen demle. ben bir şiiri üç kere daha okuyayım, sen de uyumadan karartma çehreni ve böyle şeyler olduğunda -ki olur her zaman- bana katıl olur mu bul beni lütfen. daha da saklanmam yaşamaktan. göğsümü gere gere uyanıyorum bu cümleyi seviyorum, çok seviyorum. bana katıl beni bul, çünkü yaşamak arzusu beni gömlek cebine sıkıştırdı ve içimdeki fil dansa kalktı. bu çiçeğimsi sıkıştırmadan önce akşamları düzenli olarak caddeler boyu yürüdüm durdum. 

PIatonikVecihi

berbat kahveler içtim, sigarayı azıttım ve yürüdüm durdum sen buralarda değildin. sen buralara henüz gelmemiştin. inanır mısın dünya yine böyle bir yerdi ve dünya yine böylesine böyleyken ben henüz  buna benzer bir şeylerin bahtsızlığına karşı savaşmış ve tüm kemiklerini dayak yerken kırdırmış çocuklardan öğrenmemiştim böyle zamanlarda nasıl nefes alındığını ve yeterince sabırlıysan insan ciğerinin de günün birinde çocuk bayramları ilan edebiliyor olduğunu; çok korkmuştum. çok korkmuştum neler neler geçmişti aklımdan annem duysa çok korkardı ama artık gerek yok bunlara. öğrendim. gerek yok nefes alabiliyorum ve görsen keşke nasıl nefis nefesler. keşke bir nefes alabilseydim senin yerine de ve her şey ne mükemmel olurdu ama artık buna da gerek yok! bak, bunlar güzel günler. her şeyin mükemmel olma zorunluluğu kalmadı,  kardeşim okula başladı, seninle uyudum ve üstüne üstlük seninle uyandım. bunlar güneşli günler! evet bana katıl lütfen hepsi istemekle başladı. yaşama inanmaya başlayınca dünya katlanılan bir yer olmaktan çıktı, o kat kırışıklıkları dümdüz oldu. nasıl güzel gülümsedim, keşke görseydin. yalnızken çok heyecanlanıyordum değişti her şey. evet, burada teşekkürler sana ey yaşamak, nasıl hoş netleşti tüm görüntü. bak işte tam olarak bunu bozacak bir şey yapmamalıyım. çünkü yaşamak arzusu beni buldu ve ben ardından sana rastladım. aykırı saçların parladı bir perşembe akşamı gibi ve kalktım sana geldim. şu tesadüfe baksana. zaten rastlamasaydım bir terslik var sanardım. bir rastlantı insana neler katar şaşarsın,,,,
Reply

PIatonikVecihi

yolunu unuttuğun sokaklar sende kalsın. benim kapısında uyuyakaldığım evlerim var. bir şarkı bir yerlerde hiç susmamak üzere çalıyor. biliyor musun hem de hiç! öylesine dönüp duruyor plak ama adı yok. notaları kaybolmuş. üstelik sen de hiç dinlememişsin ama olsun. diyorum ki bazı şeyler güzel olmak zorunda değil sevgilim. takvimin tüm yaprakları farklı ağaçlardan gelir. zaten biz de elbette aynı yerlerden tekrar tekrar kanayacaktık. elbette kaybedilmiş akıllarla örülen duvarların altında kalacaktık. elbette olacaktı tüm bu olanlar ve elbette bizi kimse kollamayacaktı. didem bunu söylemeden önce de böyleydi bu, didem mezara girdikten sonra da böyle olacak. sen jiletlerinle barış düşünme bunları. benim paramparça olmuş fotoğraflarla ahbaplığım çok eskilere dayanır tutma bizi. bakma bize sen, hem, bazı şeyler biz sevmesek de güzel ve yalınlığı gırtlağına kadar reddetmemize hiç gerek yok. ne olduysa bu kalabalıktan oldu zaten. kavga iyice uzadı. ilk yumruğun sebebini kimse hatırlamıyor ve herkes bitirici darbeyi düşünüyor ne garip değil mi. ben yere düşeli çok oldu ve ağlamayı bıraktım. lütfen neden diye sorma. azıcık kalmış aklım da kaçacak diye ödüm kopuyor bazı sorular sorulduğunda. kendimi çok yorgun hissediyorum. kapısında uyuyakaldığım evler boşuna dikilmemiş oraya. bir şey olmuş ki kapanmış kapılar. kaldırımlar boşuna dilsiz değil ve ben sana bir tokatla kırılmadım. senin öfken sende kalsın. benim aptallığım tilki huylu oluşumdan gelir. lütfen bir şeyler sende kalsın. en sevdiğim kitap sende kalsın ama okuma onu olur mu. küllüğüm sende kalsın. kırılacaksa da kırılsın. al lütfen bu kafamdaki tüm filler senin olsun. sen onları da nasıl olsa bir köşede unutursun. diyorum ki ne olacaksa olsun da sende kalsın bir şeyler ama yeter ki kalsın. yoksa başka türlü bunun nasıl hissettirdiğini hiçbir zaman anlamayacaksın.

PIatonikVecihi

hediye ettiğin saksıdan darağacı yeşermesi toplumun bir sorunu olsaydı keşke. isyan çıksaydı ülkeler devrilseydi ve yeni doğan bir çocuğun adı deniz olsaydı gibi bir şeyler işte. biliyor musun o zaman içim rahatlardı o zaman suçu birilerine atabilmenin hafifliğini cebime koyar mutlu mutlu yürür dururdum coğrafyalar boyu. ağzımda namussuz bir cigara belirirdi. o mutlulukla öldürürdüm onu. zaten ben ki ne zaman mutlu olsam hep birileri ölür, birileri öldürülürdü ama öyle değilmiş ki. öyle değilmiş yaşam ve sevginin savaş halinde olduğu rahme düştüğümden beri sapsarı bir savaş veriyordum ben. öyle olmak zorunda değilmiş ilk adımlarım kavgayla atıldı benim. ilk cümlem kavgaydı. ilk aşkım kavga, ilk ağlayışım kavgadandı öyle olmak zorunda değilmiş buradayım işte! bak ben buradayım. sevginin yaşatma gücü diye bir şey varmış. minettarım ki sen beni uyutmadın kalk dedin. kalk oğlum uyku ısmarlamanın sırası değil aç gözlerini dedin. kendimi bir anda başka coğrafyalarda bulduğum olmuştu daha önce ne yapacağını bilmeyen aslan gibi ama sen beni öylesine kuvvetli adımlar atabildiğim sokağa sokunca geldim. yolumu bulunca yürüdüm. noktasını bulmuş bir cümle gibiydim orada. durum böyleyken senin aynalığını ben nasıl öpmem. burada nasıl olmam. buradan nasıl giderim. çağlar boyu insanlık evriminin hep pozitif yönde ilerlediği yanılgısının günde üç öğün önüme koyulduğu akşamlarda ben bunu bilmiyordum. kavga için nefes alıp verirken bunu bilmiyordum. öldürürken bunu bilmiyor, sevmeye çalışırken ve başarısızlığa uğradığımda bunu bilmiyordum teşekkür ederim bunlar için öğrendim bunları. darağacı için teşekkürler. kahve için, sokak için teşekkürler. yanında uyuyabilir miyim?

PIatonikVecihi

hayatta kaldığım için kendime teşekkür ederim.
          
          ağrısı hiç dinmeyen bu evden, artık duvarları bile sızlayan, bir cumartesi cinnetiyle burada herkes mutsuzluktan geberiyor diye imzamı attığım bu evden, bir çıkıp gitsem diye kapısına baktığım ama her akşam koşarak geldiğim bu evden, nefret ettiğim ama hep özlediğim bu evden nasıl yaralandığımı kimseye anlatamadım. elimde iğne ve iple koşturup durduğumda neyi dikmeye çalıştığımı ben de artık unuttum. başka yerlerde başka hayatlarda başka evlerin bambaşka kokularında yükselmeyen seslerinde dağılmayan odalarında kırıldım. ben soluma dönüp kırılırım sanıyordum soluma döndüm kırıldım, sağıma döndüm kırıldım, otururken öyle, yürürken bile, rüya görürken kırılır mı insan mutsuzluğuna, orada bile kırıldım.
          
          o kokuyu nasıl unutacağım. o odadan nasıl çıkacağım. o şarkıyı bir daha nasıl dinleyeceğim. kahverengi halı üstünde bağdaş kurup ağlamazken bile nasıl ağladığımı kime anlatacağım.
          
          kimse bana borçlu kalamaz ben herkesin borcunu kendime öderim.
          
          şimdi bunların hepsini aynaya bakarak söylerim. çok kırık ve cesur, ama kırık, ama hala çok cesur. bu dünyada çok güzel pansumanlar yaptım. kendimden özür dilerim. kendime teşekkür ederim.

PIatonikVecihi

tüm dövülmüş kedilerden ve ters dönmüş kaplumbağalardan hayat adına özür dilerim.

PIatonikVecihi

kalbim oyuldu sana gelmiştim, elim incindi sana, çocuk gibi ve yardıma aç gelmiştim, şefkatten gözleri dolan yaşlı bir kadın gibi, hala dik taşıyabildiği göğsünü çok ağrıtan bir kadın gibi, dövüldüğü sokağa çok üzgünüm ama alışmış bir kedi gibi.
Reply

PIatonikVecihi

geç kaldığın her durak için hayattan senin adına özür dilerim.
Reply

PIatonikVecihi

sen gidince ne oldu bilmiyorum. sen gelmeyince parkın taşları yosunlandı. yolumuzu bulmak için takip ettiğimiz karıncaların üstüne bastım. çok acelem var artık, üstelik yolumu da kaybettim. muhteşem hatalar yaptım sonra her akşam omzuma pansuman. nereye gitmeye çalışıyorsam oradan uzaklaştım. neredeyim bilmiyorum ama bir yerde bir toprakta boy verdim.
Reply

PIatonikVecihi

neler nasıl geçti gitti değil mi. ne garip her şey. çok zaman geçti, çok şey oldu. günbegün küçük krizler yerini daha sakin kavgalara bıraktı ve aynı parka, aynı banka, aynı akşama kör bir inat dönüp dolaşıp dönmeye çalıştığımı fark edince irkildim. nasıl da acıtmıştı içini. nasıl da ağzın uyuşmuştu art arda içtiğin şeylerden. nasıl çocukça hisler ağlamıştı seni ama geçti gitti her şey. ne bekliyordun ki. bıçağın ucu köreldi. makasların metalik tadı artık korkutucu gelmiyor ve aslında asıl korkutucu olan şey bu. ışık alan tüm yaraları binbir zahmet kapattıktan sonra çınlama kesildi ve sen bir şehir tabelasından kaçmaya başladın. yolunu her gün uzattığın için kimseye açıklama yapmana elbette gerek yok ama bununla sen nasıl yaşıyorsun. cevapların bir önemi olmadığı ve kimsenin onları aramadığı yere ulaşmak ikimizin de hayaliydi ama şimdi de burada nefes alamıyorum ne yapabilirim? ben bu çınlama olmadan sen bu çınlama olmadan ne yapacağız? elbette kafamı kaldırdım nasıl kaldırmayayım? yan yana duran ve gülümseyen çocuklar sana ne kadar çok şey anımsatabilirse bana da o kadar şey. denize baktığında ne kadar uzağı görebiliyorsan içine baktığında da o kadar yakını. neden her şey bu kadar bulanık? netleştirip köşeye attığın tüm bıkkın hisler bir şekilde zamanla blurlanıyor bir yerlerden ne acı. ne acı içini döktüğün kadar toparlayamamışsın ve her kaldırımda bir parça her bankta bir parça derken eksilip gitmişsin. o eski öfkenin kekremsi tadını hatırlayamamak diye bir şey varmış değil mi. böyle bir hisse karın ağrısı çekeceğin kimin aklına gelebilirdi. senin bunlardan kalanını kim napsın çocuğum, kalanın kime yetsin. sen o kavga kadardın biliyor musun, kavgan bitince sesin de kısıldı gitti, çok acı olmasından ziyade kat kat katlanan içini hiçbir şeyin genişletemeyeceğine çok üzülüyorum. kalibren düştü. imzan artık ıslak bile değil. kim ne yapsın seni demeyeceğim ama dönme oraya artık. hiçbir şey bıraktığın gibi değil ya da sen hiçbir şeyi bırakamadın, emin değilim.

PIatonikVecihi

deli gömleğini ütüsüz de giyebilirsin. sana söz veriyorum, duyguların hakkında dünya böyleyken soru sormayacağım. uzun uzadıya sıralanan cümlelerimi bir kaldırıma tükürdüm, yanına öyle geldim. artık bir kavgam bile yok. uyu. eğer uyursan sabah olur. zaten sabah ve böyle şeyler hep olur.

PIatonikVecihi

inandığım her şey için bir köşe bulacağım. sana bu yeni kopartılmış çiçek telaşımı bırakıyorum lütfen al bunu benden senin köşen kaburgamı yırtıyor. ne bekliyordun? ne bekliyordun kulağımda küçük yaşta doğudan kopartılmış ama yüreğinden doğunun dağları katiyen kopartılamamış bir anne usul usul ıslık çalıyor artık. biliyor musun içim ürperiyor, durum bu. ben senin bu peygamber sabrına hayran olmaktan başka bir şey yapamıyorum bana sen gösterdin yaşıyor olmanın kancıklığını. nasıl da atmıyorsun beni biten şeyler gibi inanamıyorum sana. cevap verme, sigaranı iç. ne dediğimi anlamadığında sen de benim gibi ne yapman gerektiğini bilemiyorsun değil bu bak ben bunu bir duvara yazmıştım. bunun köşesi burası olsun. çok uzaklardan sana rüzgar biriktirmiştim ciğerlerine doldur diye. gelirken düştüm. giderken de düşmüştüm. bana sarılacak mısın artık bunu da beceremiyorum al işte. duvardaki tablosunu kaybetmiş çividen bahsetmemek için aklıma değişik şeyler getiriyorum. konuşalım mı? var olmadığım bütün tarihleri özlüyorum. dinlemediğim şarkıları ezberlemeye çalışıyor ve ağlamıyorum. sana kapkara bir yemin bırakıyorum ağlamıyorum! hafızam nasıl da kuvvetlendi ağzındaki kekremsi cümleleri kelime kelime tükürünce. çürümüş burası, ne bekliyordun? sana inanınca yeşerir sandım. beni niye aldın? sırtımda zaten dünyaya doğurulmayıp da yapıştırılmış olmamın kara lekesi öyle bayrak gibi hareleniyormuş. hediye ettiğin aynada gördüm ben bunu en güzel kokan köşeyi ararken. ne bekliyordun hatırlıyorum. isimlerinizi hatırlıyorum, yüzlerinizi hatırlıyorum. söylediklerinizi kelime kelime tekrarlıyorum.