parmaklarımın arasındaki çakmağı umursamazca önüme bıraktım. gözlerimin beyazında dahi parlayan alevleri yalnızca izlemiyordum, hissediyor, duyuyor, tadıyordum. doğru, bu sefer içlerinde bir başka geçmişimi yakıyordum.
dudaklarım sürekli kıpırdıyordu, uzun bir dua mırıldanıyormuşum gibi sürekli kıpırdıyorlardı, bazen de kıvrılıyorlardı. gülüyordum ve onunla birlikte benim bile duymayacağım tonda bir şarkı mırıldanıyordum. önüme sıçrayan kıvılcımları görmezden geldim. alevler son sürat ilerleyen bir arabanın içindeymiş gibi hızlanıp sınırlarına dayandıkları her seferde yeniden parlıyordu gözlerimin önünde.
başımı kaldırıp siyah gökyüzüne diktim gözlerimi. ruhumdan parçalar kaybetmiştim, şimdi, senin ruhunla dolması gereken boşluklar vardı artık içimde.