R8AV5N

tanrılar benim kulağıma fısıldar. hatıralarımı, unutmayayım diye. gücümü, kontrol edebileyim diye. ihanetimi, ders çıkarayım diye.
          	
          	fakat ben hiçbirini beceremem. ölüm tenime yapışmış, yakıştırılmış da aynı zamanda. beklemediğim bir anda. beklemediğim biri tarafından. 
          	
          	herkes merhametin, iyiliğin, saflığın yüceliğini savunur. kime sorsan temiz kalpler hakkında konuşur da konuşur. faydasız. hakkında güzel düşüncelere kapıldığım tek bir kişi var. onunsa tek dileği ölümüm, ne acı. 
          	
          	sen uyuyorken saçlarını öpüyor ve okşuyordum. gözlerimse bir noktaya takılmış kesinlikle ayrılmıyordu. birileri öfkemden nasibini alacaktı bu gece.
          	

R8AV5N

tanrılar benim kulağıma fısıldar. hatıralarımı, unutmayayım diye. gücümü, kontrol edebileyim diye. ihanetimi, ders çıkarayım diye.
          
          fakat ben hiçbirini beceremem. ölüm tenime yapışmış, yakıştırılmış da aynı zamanda. beklemediğim bir anda. beklemediğim biri tarafından. 
          
          herkes merhametin, iyiliğin, saflığın yüceliğini savunur. kime sorsan temiz kalpler hakkında konuşur da konuşur. faydasız. hakkında güzel düşüncelere kapıldığım tek bir kişi var. onunsa tek dileği ölümüm, ne acı. 
          
          sen uyuyorken saçlarını öpüyor ve okşuyordum. gözlerimse bir noktaya takılmış kesinlikle ayrılmıyordu. birileri öfkemden nasibini alacaktı bu gece.
          

R8AV5N

R8AV5N

parmaklarımla oynuyorken dudaklarımda kalan tebessümü hissedebiliyordum. sonra seni hissetmiştim. yaklaştığını. avucunu yanağıma yaslayıp parmağınla kirpiklerimin dibini okşadığını. sonra dudaklarını dudaklarıma bastırmıştın yavaşça. çok narindi, aşırıya kaçan tek bir yanı yoktu. gün boyu göğsümün üzerinde kalan ağırlıktan sıyrıldığımı hissettirmişti.
            
            dudaklarımız ayrıldığı zaman pek ayrılmak istiyor gibi değildik. yavaş yavaş uzaklaşmıştık. kapattığım gözlerimi araladım ama bakmadım sana. geriye çekildiğini görünce bunun bir şans olduğunu düşünüp geri çekildim ben de. hızlıca pencereyi kapattım ve tülü indirdim. aynı şekilde pencerenin altına inip duvara yaslandım sonra. seninle yaşadığımız her an büyülü gibiydi. büyülüyordu beni. güzel bir rüya görüyormuş gibi hissediyordum ama sonra, bittiğinde, yani uyandığımda aslında hepsinin birkaç saniyeden ibaret olduğunu görmek can yakıcıydı. çok can yakıcıydı.
Reply

R8AV5N

R8AV5N

göz kamaştıran gerçekliğimin bu dünyada sekteye uğradığı tek bir şey vardı. doğduğumda güneşin çekildiğini söylerler. o aydınlık hava bir anda pus ve sisle kaplanmış. 
            
            lanet. 
            
            bu bebek bize gerçek laneti getirecek.
            
            haftalar aylar geçmiş fakat hayır, gün dünyaya tekrar uğramamış. doğduğum ilk andan itibaren kim olduğumu hayır, ne olduğumu bilmeyen yoktur. kasabalı ya da soylu herkes kendi arasında ancak fısıldayarak durmadan beni konuşur. son birkaç yıldır ise uğultular kulaklarıma yalnızca çığlık ve yakarışlar olarak ulaşıyor. ancak ben merhamet etmem. taviz vermem, acımaya tenezzül bile etmem. 
            
            doğduğum gün, o zamanın cadıları tarafından -bir grup kadın- kara gün olarak ilan edilmiş. şeref duyarım, siyah bana çok yakışır. 
Reply

R8AV5N

R8AV5N

kaplan derler bana. jeon kaplanı. buralarda tanımayan yoktur, varsa da zamanı geldiğinde mutlaka bu şerefe eriştiririm. 
            
            canımın sıkılmasına gelemem, canımı sıkanları tolere edemem. yeri ve zamanında, vakitlece, hesaplarını keser, herkese hak ettiğini bizzat veririm. uğraşmayı ve uğraştırılmayı sevmem. lafım dinlenmezse sinirlenir, o siniri de nihayetinde sorumlusundan çıkarırım. göze göz, dişe diş. ha bir de...
            
            bir tek bana... kim taehyung.
Reply

R8AV5N

R8AV5N

öyleyse şu dosyayı taehyung'uma postalayalım güzelim. ice lattelerimiz beklemesin. 
            
            *parmak uçlarım dosyanın yavan kapağından ayrılıp masana düştüğü an gözlerimiz buluşacaktı her zamanki gibi, oysa buluşmamıştı. doğruca önüne düşen dosyaya bakakalıyorken sen, ben de göğsüme iyice sokulan sulhee'nin şekerli kokusu eşliğinde sana bakakalmıştım. başım hafifçe dönüyordu içeride. içeride derken kafatasımın içerisinde. bu hayatın beynimle alıp veremediği ciddi bir mesele vardı ama şu an pek sırası değildi. manzara kim taehyung ve çatık kaşları ise hiç sırası değildi hem de. bir robot gibi yarım ağız sırıtıyorken bilinçsiz ve alışkanlık haline gelmiş bu ifadeyi iyi taşıdığıma emindim. gözlerimi üzerinden çekerek sulhee'ye verdim odağımı. yanlış adama çatmıştın. ve bunu anlayamıyordun bir türlü.*
Reply

R8AV5N

R8AV5N

sen benim aşkımdın, ben de senin. tatlı bir masaldaydık biz. konuşan tavşanlarımız, etrafımızda zıplayan perilerimiz vardı. çirkin periler. kulaklarını ısırırdım onların da.
            
            saniyede üç yüz metre hızla dokuz mm çaplı bakır kaplama bir kurşun. nasıl olurdu da aramıza girebilirdi? 
            
            yeryüzünün o anki en kötü aşığıydım. içtenlikle kabullenebilirdim bu sıfatı. kimse aşık olduğu adama gözlerine baka baka sevdiğini anlatırken bedeni ilahi güçler tarafından yönetiliyormuş gibi elini kaldırıp sevgilisini ölüme gönderebilecek o kurşunu ateşleyemezdi. 
            
            aramızda böyle şeylerin lafı olmaz diye düşünüyordum.
            
Reply

R8AV5N

R8AV5N

"şuraya yeni birileri geldi, bak bakayım jungkook. seninki mi?"
            
            *bizimkiler bunu der demez gözlerim deliler gibi günlerdir aklımdan çıkmayan o simayı aramaya başlamıştı. pistin sonunda, köşedeki tribünün ilk katında gördüğüm beden heyecandan neredeyse ağlatacaktı beni. tamam ağlatmazdı. ama doğrulmuştum yaslandığım yerden ve derin bir nefes alıp sana doğru kaymaya başlamıştım buzun üstünde. 
            
            sakin ve dikkatli bir yolculuktu. sana yaklaştığımı fark ettiğinde gözlerimizin buluştuğu ve benim pist sonunda senin hizanda yere çökmemle sonuçlanan bir andı. pist ile oturakların arası fazla yakın olduğundan bu seni kanlı canlı ilk görüşümdü ve gülümsemekten kendimi alıkoyamamıştım.
            
            küçük görünüyordun. belki birinci belki de ikinci sınıftın. gözlerinin ve dudaklarının şekli öyle etkileyici görünmüştü ki gözüme bir heykel sergisinde kusursuz bir eseri izliyormuş gibi hipnotizeydim ama beynim daima çalışmaya devam ederdi.*
            
            ne şirinsin... 
            
            *büyülenmiş gibi hislerimi dışarı vuruşumun ilk seferiydi. ikincisiyle devam ettim.*
            
            geçen gün burada... sana aşık oldum ben sanırım. 
Reply

R8AV5N

R8AV5N

pt.2 (flashback)
            
            jungkook! bak. buraya kaçmış.
            
            *gözlerime bakmaya devam etmiştin. inanmıyordun belli ki. gölden çıkıp sana doğru yürüdüm kızdığımı belli eder bir şekilde.*
            
            inanmıyor musun? o olduğunu hissediyorum. 
            
            *avcumdaki kurbağayı sana doğru uzattım. gözlerini ona çevirmiştin ve ben de ışıkta belli olan kırmızı beneklerine bakmıştım. sonra umursamayıp gülümsedim.*
            
            benekleri çıkmış. 
            
            *bir ay önce nasıl olduysa kurbağam evden kaçmıştı. neyse ki bulmuştum onu. gerçekten onu özlediğimi hissediyordum. o da sohbetlerimizi özlemiş olmalıydı.
            
            yolculuğumuza daha yavaş devam etmiştik çünkü bu defa kaçırmamam gereken bir kurbağam vardı. evime geldiğimizde de o kadar mutluydum ki indikten sonra sana veda etmeyi unutmuştum.
Reply

R8AV5N

parmaklarımın arasındaki çakmağı umursamazca önüme bıraktım. gözlerimin beyazında dahi parlayan alevleri yalnızca izlemiyordum, hissediyor, duyuyor, tadıyordum. doğru, bu sefer içlerinde bir başka geçmişimi yakıyordum. 
            
            dudaklarım sürekli kıpırdıyordu, uzun bir dua mırıldanıyormuşum gibi sürekli kıpırdıyorlardı, bazen de kıvrılıyorlardı. gülüyordum ve onunla birlikte benim bile duymayacağım tonda bir şarkı mırıldanıyordum. önüme sıçrayan kıvılcımları görmezden geldim. alevler son sürat ilerleyen bir arabanın içindeymiş gibi hızlanıp sınırlarına dayandıkları her seferde yeniden parlıyordu gözlerimin önünde. 
            
            başımı kaldırıp siyah gökyüzüne diktim gözlerimi. ruhumdan parçalar kaybetmiştim, şimdi, senin ruhunla dolması gereken boşluklar vardı artık içimde.
Reply

R8AV5N

R8AV5N

"amirim. belgeleri imzalayacaktınız."
            
            odama getir, halledelim
            
            "geçen gün getirdiğiniz adam suçu inkar ediyor. tehdit ediliyor olabileceğinden şüpheleniyoruz."
            
            öncesinde oraya uğrayalım o halde.
            
            "efendim... bir de..."
            
            *koridorda ilerliyorken söyleyeceği için zorlandığını fark ettiğimde yerimde durmuş ve sorarca bakmıştım.*
            
            "boynunuz..."
            
            *kaşlarımı çatarak elimi boynuma götürdüm ve diğer taraftan yansımama bakarak muhtemelen dakikalar öncesine ait izde iki parmağımı gezdirip bıkkınca omuzlarımı düşürdüm. uyarmıştım. 
            
            dört. 
            
            kırmızı. 
            
            boynumdaki kırmızı leke ve beraberinde jeon jungkook'un aklımın bir köşesine kazıdığım tatlı kırmızı dudakları.*
            
            
Reply

R8AV5N

R8AV5N

etraftaki yoğun sisin sebebi daracık kapalı koridorlarda içilen ucuz sigaralardan kaynaklıydı muhakkak. bira kokusu ara koridorlarda bulunan kırmızı koltuklara sinmişti. şen kahkahalar duyuyordum. böyle bir ortamdan tasa duymuyordu burada adımlarını dolaştıran hiç kimse, o halde ben de duymazdım. yanımdan gülüşerek geçen iki kadın omuzlarıma çarpmıştı. bir adım geriye yalpalayıp arkalarından onlara baktım. makyajları pek kötüydü ama bundan da bir tasa duyuyormuş gibi değildiler. bir parmağımla dudaklarımdaki rengi bozdum ben de, küçük detaylara ulaşarak ait görünmeliydim buraya. belki de hayatım buna bağlıydı. 
            
            yaşlı bir adamı zevk noktalarına ulaştıran kadını da teğet geçtikten sonra koridorun sonunda tahta kapının önünde durdum ve kapının yanındaki isimliğe baktım. 
            
            jeon jungkook. 
            
            bakışlarımda en ufak bir samimiyet yoktu. kararlılığım yalnızca rol icabıydı. kendimi fazlasıyla kaptırdığım bir roldü ki buralara kadar gelmiştim. içimde tereddüt bulunduğundan değil, artık büyüdüğümden bu role bürünmüştüm. olgun bir insan gibi yapmam gerekeni biliyor bunun üzerine gidiyordum. her büyüğün sahip olduğu sorumlulukları gibi. 
Reply