Yılmayacağız, yıkılmayacağız derken ırkımızı kast ettiğimizi şimdi anlamayanlar bir gün acı çekerek farkına varacaklar.
Teknolojiyle böyle haşır neşir olmamız tabii güzel. Elimizdeki imkanları en değerli ve faydalı şekilde kullanmaktır görevimiz.
Lakin şu anın gençliğinin gidişatına bakılarak ümitler bir bir kesiliyor(muş).
Türk genci, eğlenmesini bilmeyen değil, adabını bırakmayandır.
Gülmeyen değil terbiyesini konuşturandır.
Sevgilisi olmayan değil namusunu unutmayandır.
Uyumayan değil daima çevik olandır.
Körü körüne bir ırkçılık sevdalısı değildir Türk genci, bilgili ve zekidir de.
Çağın getirileri, görüş ayrılıkları, bakış yönleri ve yorum-yorumcu farklılıkları…
Her dönem boyunca “Türk” denilince ilk ortaya çıkan sözde pürüzlerdir bunlar.
Ne yani;
Çağ bize deli gibi konuşup bir şey yapmaya gelince saklanmayı getiriyor diye kendi ülkümüzden vaz mı geçeceğiz?
Çağ bizi asimile olmaya zorlamışsa benliğimizi unutup unutturacak mıyız?
Yolumuzun doğru olduğunu bildiğimiz halde bir kaç farklı kafatası şeklini dinleyip yolumuzdan mı döneceğiz?
Bizim baktığımız hiç bir yere kimse gözünü çevirmiyor diye gözlerimizi mi yumacağız?
Hayır.
Çağın bize getirdiği konuşma özgürlüğünü, ülkümüzü her dilde duyabilmek için kullanmaktır borcumuz.
Bize gelen yanlış her fikri doğru ve haklı yönde çürütüp yol açacağız.
Bizim çağımız ok ve yay çağı olarak devam eder.
Kalem ve kağıda dökülenler,ne kadar Türk gencine doğruyu gösterebilirse,
Düşmanın kanını o kadar dökmüş sayılır.
Biz Türk birliği dedikçe “ama din kardeşi değiliz” diyenler çoğalır.
Biz kan bağı dedikçe “ya ülkendekiler” diyenler türer.
Biz asıl hainleri dışladıkça bizi dışlamak isteyenler büyür.
İşte bunlara ne kadar sert ve zekice yaklaşabilirsek o kadar varız bu çağda.
Ne kadar Türk genci “Deme bana Kayı, Oğuz, İlhanlı, Türküm;
Bu ad her ünvandan üstündür. "Azer, Kırgız, Özbek, Kazak, Türk Milleti bölünmez bütündür.”
diyebiliyorsa, o kadar güçlü yürüyeceğiz yarınlara.