Seni o koridorda yalnız bırakma düşüncesi , göğsümü yumruklayan kalbime karşın , durgun sulardan çıkma bir hakmış gibi karşıma dikildi. Her şey tersine döndü. Elime anahtarı tutuşturdun ve ben o koridorda tek başıma kaldım. Artık her şey anlamını yitirdi. Sen bile demeyeceğim. Ancak sen bile bir hayal gibi kalmışsın kafamın içinde. Seninle alakalı daha fazla şeyler yazmayacağım dedim kendi kendime. Ama burada yazanları okuyunca tutamadım kendimi. Öyle bir gitmişsin ki , koridorların duvarlarında senin , hınçla kazıdığın çizgileri görmesem , yazdığım kitabı görmesem , senin için çizdiğim resmi ve o şiirin varlığından haberdar olmasam , derim ki saniyelik rüyalarımdan biri. Sen gittin ve geride Berk kaldı.
Berk... Seni sevmek kolaydı. Ancak Berk'i sevmek , kendi ellerinde yok ettiğin bir nefesi pişmanlıkla geri çağırmak gibiydi. Onu sevmek yıllarımı aldı. Bir gün , basket sahasının tribünlerinde otururken kendi kendine konuştu. "Neden?" Elimi omuzuna koydum ve o güzel yüzüne baktım. Kalbini paramparça eden her şeyin suçlusu bendim. O bunu öğrendi ve ağzını bile açmadı.
Aradan aylar geçti , senin gidişinin üzerinden ise daha uzun bir süre. Kemiklerim sızladı , kollarım karıncalandı , uyuştum , uyuştum. Elime kalemi aldım. Yazdım , yazdım. Sizi buluşturdum ve Berk'te gitti.
Gün gelecek bunları okurken bile bir şeyler anlamını yitirmiş olacak. Arkada bana özel hiçbir şey kalmadı.