Bir yanardağ patlar yüreğimizde,
Bin kıvılcım çıkar gözlerimizden!
Susmak ar gelir, ayaklarımız yolumuzda sabittir,
Yüreğimiz sımsıkı sarılmış iman ipine,
Uzaklar yakın olur, zindanlar mescid!
Kim bir adım atacak zulme karşı,
Kim bir damla su taşıyacak bu çağın yangınına?
Kaynar sular dökülür başımızdan aşağı,
Derilerimiz soyulur, rengi değişir tenlerimizin!
Topraklarımızda şer tohumları,
İçimizde dikenli teller!
İşgal zihinlerimize kadar varmış,
Bulanık bakışlar ve karanlık görüşler!
Sahi ne zamandır böyleyiz?
İzzet ve şerefin, akıl ve kemâlin diyarından,
Ne zaman göçtük bu ikiliklere?
İmân ve hikmetten yana yitik,
Çağın çirkefine boyanmış bir hezimetle!
Diri diri mezara gömülen çocukların,
Aç susuz gezerken herbiri;
Umarsızca sultan sofrası kuranların,
Batılın diliyle hemdem olmuşların,
Tanrılık iddiasıyla cana kıyan firavunların,
Tahtlarını korumak için zulme ortak hamanların,
Özümüze perde her türlü pisliğin zirve yaptığı bu çağ!
Ne zaman döneceğiz, nübüvvi bir çağrıyla kapuktan öze?
Gün gelir, bir nübüvvi çağrının yankısı sarar yürekleri!
İşte o zaman ayağa kalkar hazır bekleyenler,
Asr-ı saadetin mirasçıları birbir yıkar putları,
Tekbirlerin, ruhları sardığı ulvi bir diriliş yankılanır!
Karanlıklar ışığa yenilir, perdeler kalkar!
Firavunlar azap denizinde gark olur gider!
Bir yanardağ patlar yüreğimizde,
Bin kıvılcım çıkar gözlerimizden!
Kopar bir büyük fırtına ve gelir yiğitler;
Karadan ve denizden ve havadan!
Siyah