TuzveTekila

Hayatımızı değiştirecek büyük kararlar almak için bazen büyük olaylar yaşamak gerekir. 

TuzveTekila

Bu gün bayramın son günü:
          Her şey çok güzel,
          Her şeyin çok güzel olduğunu biliyorum.
          Ama hiç bir şeyin güzelliğini hissedemiyorum.
          Sanki karşımda bir gül varda ben kokusunu alamıyorum.
          Gülün varlığını ellerimle, başkalarının gülü koklamaları ile kanıtlamışken, gülün güzel kokusunu alamamak beni arafa itmişti.
          Şu günlerde arafta olmaktan kendimi alamıyordum.
          Yine bir bayram, yine bir Araf.
          Şu günlerde arafı anlatmanin bir kaç yolunu buldum, bunlardan biri:
          Bir yanım ateş, bir yanım buz,
          Oraya gitsem yanacağım, buraya gitsem doğacağım.
          Neyi seçersem seçeyim hasarsız kurtulamayacağım.
          Ve belkide bir gün hiç kurtulamayacağım bir zaman olacak.
          Yani içimdeki bu his tam da böyle,
          Bir şeyler olacak,
          Ama hiç iyi şeyler olmayacakmış gibi.
          Ruhum, benliğim bunu biliyor,
          En az hasarla kurtulacağımı sanıp kesin olmayanlarla beni oyalıyorlar.
          Ama bilmiyorlar, belirsizlikle beni yaşamaya itiyorlar.
          Oysa Nova'nın en korktuğu şey belirsizlikti. 
          Çünkü akıldaki ihtimaller olabileceklerden daha kötüyken dünyadaki cehennemime odun taşıyorlardı.
          Oysa olacaklar ihtimallerden daha kötüydü.
          Olabilecek en kötü senaryoyu hazırlamışken,
          Yanacağımı düşündüğümden daha fazla yanacak,
          Donacağımı düşündüğümden daha fazla donacağımı biliyorum.
          Bunu bilmek arafı katlanılmaz kılıyor. 
          Bir yanım yanıp kül olurken donmanin daha az acı verecegini düşündüğünden onu yeğliyor,
          Bir yanım donup buz keserken yanmanın donmaktan daha iyi olacağını düşündüğünden yanmayı arzuluyordu. 
          Ruhumsa her iki acıyı da çekip arafın her iki ihtimalin birlikte yaşandığı bir bedene sıkışmanın her iki ihtimalden de kötü oldugunu bilerek kendini en kötü sona hazırlamaya çalışıyordu. Oysa hazırladığı en kötü sondan da daha kötü bir son onu bekliyordu. 
          Bu gün bayramın son günü:
          Ben arafı iliklerime kadar hissettim. 
          
                                                                                                                     B'E'
          

TuzveTekila

Hayat bazen öyle bir evreye öyle bir yere getiriki seni, ağlamanın bile bir lütuf olduğunu anlarsın ve o an burnunun akıntısından şikayet edersin. En büyük dostun sen iken kendine bile konuşamazsın. Bazen yazarak rahatlatırdın kendini dedim ya hayat bazen öyle bir yere getiriki seni bir bakarsın alfabeyi unutmuşsun. Bu hayatta bazen en çok kitap okuyanların kelimelerinin kifayetsiz kaldığını görürsün. Sorunda burada sadece sen görürsün, oysa sana bakanlar hep başkalarıdır. Sen kendine bakmazsın ama en çok sen kendini görürsün, bir kuşun kırılmış kanadında, soğuktan titreyen yavru kedinin bedeninde, gökyüzünün griliğinde, açlıktan kemikleri sayılan bir sokak köpeğinin gözlerinde, yere düşen kar tanesinde. Sonra farkedersin, farkedenin sadece sen olduğunu ve oracıkta burnundan bir damla dudaklarına doğru yol alır. Dedim ya ağlamak bir lütuftur, burun akıntısı ise gözün akıtamadığı yaştır.

TuzveTekila

Sanırım eskiye dönüyorum, bir ölü beden oluyorum.
          Artık şiirde yazamıyorum, inan ne haldeyim bende bilmiyorum.
          Yaşadığım şeyleri anlatmaya değer görmüyorum,
          Oysa ne hayatlar barındırıyor her hayalim,
          Neden yardım etmiyorusun insanlığım, farkediyorum
          Bak ben burda seni bekliyorum, ama sen farketmiyorsun.

TuzveTekila

Çoğu zaman anlamaya çalışırdı. Şöyle tahayyül edin lütfen. Arkadaşlarınızla bir oyun oynuyorsunuz ve ona "en değerli eşyan nedir" diye soruyorsunuz. Siz farketmezsiniz ama beyniniz size sorulması sizinde cevap vermek için hevesli olduğunuz soruları karşınızdakine sordurur. "En sevdiğim eşyam" buna cevap vermek istersiniz ama kimse size bu soruyu sormaz. " Çoğu zaman anlamaya çalışırdı" çünkü kimse onu anlamaya çalışmazdı.

TuzveTekila

Berva' Elzem'
Reply

TuzveTekila

Atalarımız doğru söylemişti; bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de oydu. Bende ise şöyle idi: Yedimde babam beni karanlığı atmış beni orada bırakmıştı onyedimde de. Allah'tan dilerim ki yirmi yedimde de aynısı olmaz.

TuzveTekila

Bu intiharın bir sebebi yok, binlerce sebebi var.

TuzveTekila

Bu intiharın bir sebebi yok, binlerce sebebi var. Çocukluğum. Yaşayamadıklarım ve yaşadığım yaşamak istemediklerim. Anlatacak kadar ne zamanım ne de hevesim, yorgunum. Düşünün, beni değil nasıl bir insan olduğunuzu. Her şeye rağmen sizi seviyorum. Ahirette karışma çıkmayın diye hakkımı helal ediyorum. Hayatınızı beni düşünerek yaşamayın. Çünkü ben yaşasaydim hayatımı sizi düşünerek yaşamazdım, çünkü sizi düşünmek her zaman acı bir tebessüme gebeydi.
            
            150623
            010723
Reply

TuzveTekila

Bayram'

TuzveTekila

Peşimi bırakmayacak değil mi, değil. Çünkü ben onun peşini bırakamayacağım. Ezelden beri böyleydi bu. Bir hastalik gibi yakasına yapıştım, bırakmadım. Bırakamadım. Çünkü benim en yakınım, benim tek gerçeğim o. Ben onsuz yapabilirmiyim, yapabilirim. Onun yanındayken yapmıştım. Ama onsuz yapamamıştım.
Reply

TuzveTekila

Bazen bir birlikteliği bitirmek ve bitirmemek arasında kalıyorsan şunu düşün, eğer iyi bir yaşantınız olsaydı sen bitirmekle bitirmemek arasında kalırmıydın.
Reply

TuzveTekila

Bir ev var, içinde mutluluk yok. Evin içinde bir baba var, içinde sevgi yok. Evin içinde bir anne var, içinde derman yok. Evin için de üç çocuk var, içlerinde yaşama hissi yok. Ve evin içinde onlarca duvar var, birinin bile dili yok ama anlatacak çok şeyleri var. 
Reply

TuzveTekila

Deseniz ki, şu dünyada düzeltemeyeceğimiz bir şey var mı? Derim ki, yok. İsterseniz her şeyi düzeltebilirsiniz. Yalan söylemiş olurum ve ben yalan söyledim size. Bazı şeyleri düzeltemeyiz. Mesela çocukluğumuzu. Mesela, çocukluğumuzda yaşadığımız kötü şeyleri. Değiştiremeyiz mesela bunları. Bunlar olmasaydı biz olmazdık. Ve bazen biz, biz olmak istemeyiz. En çok kendimize ihtiyacımız varken kendimizden nefret ederiz. Belkide en büyük hakkımızdır, belkide bunu bile hak etmeyiz... Travmalarımızı atlatamayız mesela, tam atlattım her şey bitti dersin sağından geçen adam senin hayatını mahveden adama çok benzer, plak başa sarar. Dersin ki o sadece benziyor. Hayatına devam edersin. Bakarsın ki biri onun gibi konuşur, bir hatırlatsin ki, o sana neler yapmış, hayatını mahvetmiş. Dersin ki sakin ol, o burada değil yanında değil sadece konuşmaları benziyor. Hayatına devam edersin. Birinin yüzü ona öyle bir benzerki, o karanlık günlerini hatirlarsin, hayatın durur. Sana yaptıkları gözünün önüne gelir, mecazen. Sonra, her şey geçti dersin hayatına devam edersin. Sonra bir gün biri yaşadıklarını anlatır, hayatının ne kadar kötü olduğundan bahseder, onu anlamanin ne kadar kötü olduğunu anlarsın, onunla aynı hisleri hissetmekten nefret edersin. Sonra dersin ki bu sadece bir his geçecek. Buna kendini inandırırsın, ya da sadece kendini kandırırsın. Sonra bir gün karşına o çıkar. Artık diyemezsin, birisine benziyor diye çünkü o artik karşında, zihnin de. Diyemezsin ki, burada degil, çünkü tam burada. Sonra yaşadıkların gözünün önüne mecazen gelmez çünkü yaşanmışlıkların tam karşındadır. Diyemezsin ki, bu sadece bir his geçecek, hayır bir his olup yanından geçemeyecek kadar gerçek. Sonra işte aklına o soru gelir,her şeyi düzeltebilirmiyiz? Sonra anlarsın ki yalan söylemişsin herkese, en çokta kendine.