SİTARE -2. BÖLÜM-AINTI
Ayak seslerini duyunca başımı kaldırdım. Pars... Sessizce yanıma gelmişti. Bakışları mezara, sonra da bana kaydı. Yüzünde ne kızgınlık ne de suçlama vardı, ama içinde bir şeyleri sorguladığını görebiliyordum.
"Bundan etkileniyorsan," dedi, sesi alışılmıştan daha yumuşaktı, "neden Şırnak'a gelmeyi tercih ettin?"
Gözlerimi ona çevirdim. Pars'ın bakışları sert değildi, ama meraklıydı. Gerçekten anlamak istiyordu.
İç çekerek başımı hafifçe iki yana salladım. "Buna etkilenmemem mi gerekirdi?" diye sordum.
Pars karşılık vermedi.
Elimi bileğime götürdüm, hala sarılıydı. O pansumanı yaparken ellerinin ne kadar dikkatli olduğunu hatırlıyordum.
"Ben bir öğretmenim, Pars," dedim sonunda. "Ve o benim öğrencimdi. Onun haline üzülmem, kaybına içimin yanması anormal bir şey değil. Ama asıl vicdan azabı, kurtarma şansım varken kurtaramamak."
Bir an sessizlik oldu. Sadece rüzgarın savurduğu toprağın sesi vardı. Pars başını hafifçe eğdi, sanki söylediklerimi sindirmeye çalışıyormuş gibi. Sonra gözlerini tekrar bana çevirdi.
"Öyleyse... Bunu yaşamanın kaçınılmaz olduğunu da biliyorsundur," dedi.