Bir 'iyi misin' sorusuna dakikalarca ağlayabileceğimi öğrendim bu gece. Bir göz göze gelişin bile beni hıçkırıklara boğabileceğini öğrendim. Yanlış anlaşılmalardan bıkmış olan zihnimin, kendini açıklamak için canhıraş bir çaba sarf etmesine izin vermeden de anlaşılıyor olabilmesine sevindi çok uzun bir sürenin sonunda bedenim. Küçük bir soruya bile muhtaçlığımı fark etmenin o sarsıcı bulantısı, iç organlarıma dahi sıçramış halde. İçinde bulunduğum beden isyan bayraklarını çoktandır çekmiş bir şekilde ruhuma karşı bütün gardını kuşanmış.
Ne görüyorum, biliyor musunuz? Kendini anlatmak için çok büyük uğraşlar sarf eden küçük bir kızın, kendisini asla anlamayan insanlara karşı bu çabayı sürdürüyor olmasının onu uçurumun kenarına sürüklüyor olmasını görüyorum.
İnsanlardan çok sıkıldım. Kimseyi görmeye, kimseyle dertleşmeye, kimseyle konuşmaya ne gücüm ne de mecalim kalmış durumda. Kimseye güvenememekten de yoruldum.
Çevresinde konuşabileceği hiç kimse olmayan kızın, içine kapanması ve içine kapandığı için insanlardan tepki görmesi sizlere de tanıdık gelmiyor mu?
Aynı ve tanıdık senaryolar, aynı ve tanıdık manzaralar, aynı ve tanıdık hayatlar, farklı ama bir o kadar da aynı ruhlar... Farklı bedenler, ama aynı yaşamlar.
Sıkıldım, yoruldum, hiçbir şeye karşı ne bir ilgim kaldı ne de bir hevesim. Hayatımda farklılıklar istemiyorum, her şey aynı kalsın. Sadece bir miktar huzur ve beni anlayabilen bir iki insan. Çok değil, bir veya iki. Anlaşılamamak insanı yavaş yavaş öldürüyor, ve ben ölmekten çok korkuyorum.
Lütfen beni duyan, beni dinleyen, beni önemseyen, en çok da beni anlayan insanlar girsin artık şu ölüden bir farkı olmayan yaşamıma. Serzenişlerim sessizliğe gömülüyor, ama ben o topraktan çok korkuyorum.
Yaşatın beni, lütfen daha fazla öldürmeyin.