Ylmazrmeci

Konyaaltı Canavarı 3. Bölüm burada. 
          	Siz neredesiniz?
          	...
          	https://www.wattpad.com/1503982277-konyaalt%C4%B1-canavar%C4%B1-bolum-3-evde-sinema-keyfi

Ylmazrmeci

Aaah ah, eskiden buralar dutluktu (pardon) cıvıl cıvıldı. Günde 30 yorum, 50 beğeni filan olur; en az 7-8 değişik sayfaya girip okuyup yorum yapardık.
          
          Wattpad'i bir kapatıp açtılar, herkes kayboldu, kalanlar da ses vermiyor. Herkes panik halinde, ya yine kapatırlarsa diye. 
          
          Başka hikaye platformlarına gidenler varsa buraya yazsınlar, oralardan da olsa görüşelim, yazışalım, selamlar hepinize.

Ylmazrmeci

Herkese yeniden selam ve sevgiler,
          
          Evimi taşıdım, eşya yerleştirmem henüz bitmedi ama internetim bugün bağlandı. Burada hem okumaya hem de yazmaya devam edeceğim. 
          
          Sağlığım yerinde sayılır, fizik tedavi görüyorum iki haftadır. Bu hafta sonuna kadar devam edecek. Umarım tamamen iyileşirim.
          
          "Mina Dom'un Zombileri" yakında kitap oluyor, haberiniz olsun. Kısmetse 4. kitabım olacak. Yayınevi "hikayeyi wattpad'dan silmen gerek" derse yapabileceğim bir şey yok, ona göre. Fantastik komedi sevenler buyursun gelsin.
          
          Eeee, sizde ne var ne yok?

Ylmazrmeci

FIKRA
          Fırtına apansız bastırınca, koca gemi bir anda batıverdi. Adam, ıssız bir adada gözlerini açtı. Ne gelen vardı, ne giden. Tam dört ay boyunca muz yiyip, Hindistan cevizi suyu içti. 
          Bir gün sahilde uzanmış yatarken, bir sandalda o güne dek gördüğü en güzel kadının son sürat geldiğini gördü. İnanamadı. 
          "Nereden geliyorsun? Buraya nasıl geldin?"
          "Adanın öteki tarafından" dedi kadın, "Gemi batınca oraya çıktım."
          "Peki kaç kişisiniz?"
          "Başka kimse yok. Sandal da gemiden değil."
          "O halde sandalı nereden buldun?"
          "Kendim yaptım. Kürekler sakız ağacı, zemini palmiye dallarından oydum, yanlar okaliptüs."
          "Ama, ama bu imkansız, aletlerin yok, nasıl becerdin?" dedi adam.
          "Öteki tarafta sert bir alüvyon kaya oluşumu var. Belli dereceye ısıtılınca işlenebilir yumuşaklıkta demir elde ediliyor. Sen nerede yaşıyorsun?"
          Sahilde yaşadığını itiraf etti adam. "Öyleyse bana gel, benim yerime" diyerek kadın küreklere asıldı.
          Birkaç dakika sonra küçücük bir iskeleye yanaştılar. Mavi beyaz boyalı kulübeyle iskele arasına taş döşeli yürüme yolu bile yapılmıştı!
          Eve girince kadın "Otur lütfen, bir şey içer misin?" dedi.
          "Hayır teşekkürler." dedi adam. "Daha fazla Hindistan cevizi suyu içemeyeceğim artık"
          "Hindistan cevizi suyu değil ki. İmbiğim var, Pink Colado'ya ne dersin?"
          Adam ikramı kabul etti. İkisi de birbirlerinin hayat hikâyesini dinledikten sonra kadın, "üzerime rahat bir şey giyeceğim" diyerek ayağa kalktı. "Duş yapıp traş olmak istersen banyo dolabında jilet var."
          Adam banyoya girdi, duş alıp traşını olduktan sonra döndüğünde kadın onu gardenya kokuları içinde, neredeyse çıplak karşıladı. Yanına oturmasını istedi. Sonra yavaşça sokularak fısıldadı:
          "Söyle bana yakışıklı, çok yalnız olmalısın, eminim şu anda yapmak için kıvrandığın bir şey var. Anlıyorsun değil mi? Ne istersen yapabilirsin!”
          Kadın fısıldayarak adamın gözlerinin içine bakıyordu. Adam duyduklarına inanamadı.
          "Yani..." dedi. "Buradan WATTPAD hesabımı kontrol edebilir miyim?”

Ylmazrmeci

ÜÇ FİDAN
          
          Sanmayın o fidanların yeller eser yerinde
          O canların bıraktığı tohumlar ta derinde
          Yarın yine güneş doğar, ümidini yitirme
          Elbet meyve verecekler onlar günün birinde.
          
          Yılmaz Örmeci
          Ankara, 06.05.2021
          ...
          Bugün 6 Mayıs. 
          Dileklerin gül ağacına,
          Üç fidanın darağacına gittiği gün.
          Işıklar içinde uyusunlar.

cirkinsununannesi

@ Ylmazrmeci  6 mayıs ne kadar güzel bir gün ayrıca benim doğum günüm :)
Reply

Ylmazrmeci

Bugün 27 Mart "Dünya Tiyatrolar Günü".
          …
          KAN DAVASI
          Yıldız Kenter, Müşfik Kenter (iki kardeş) ve Şükran Güngör 1968'de Harbiye'deki "Kenter Tiyatrosu" binasının inşaatını bitiriyorlar. Bu binanın masrafları için uzunca bir süre Anadolu turneleri yapmaları gerekiyor...
          Diyarbakır'dan turne teklifi geliyor. Dört gün oynayacaklar. Shakespeare (Şekspir)’den “Hamlet” oynayacaklar.
          Müşfik Kenter önce itiraz ediyor, "Hamlet Diyarbakır izleyicisine ağır gelebilir, oyundan sıkılabilirler" diyor. Ama biletler hemen satılıyor. Üstelik bir süre sonra "turneyi uzatın, bir hafta olsun, çok talep var" deniyor ve turne bir hafta oluyor.
          Diyarbakır'da bir hafta Hamlet’i ful salonda alkış kıyamet oynuyorlar. Yıldız Kenter diyor ki:
          "Gördün mü caniko, oyun iyi olursa her yerde seyirci gelir ve hakkını verir."
          Tabii o devirde valiler, belediye başkanları velhasıl tüm mülki amirlerde sanat sevgisi olduğu için hiç yalnız bırakmıyorlar. Son oyundan sonra Diyarbakır'da teşekkür mahiyetinde bir resepsiyon veriyorlar. Tebrikler, teşekkürler faslı devam ederken, resepsiyonda bir Diyarbakırlı sanatsever Müşfik Kenter'in yanına gidiyor ve diyor ki:
          "Vallah, sene helal olsun. Çok yaman oynadın. Ben bu oyunun her akşamına bilet aldım, hepsini izlemişem."
          Müşfik Kenter şaşırıyor tabii. "Ee, peki bütün oyunları izledin tamam da, ne anladın?"
          “Valla bunda anlaşılmayacak ne var ağam, bildiğin gan davası.”
          
          (Alıntıdır)

Ylmazrmeci

Behçet Kemal Çağlar'ı bir gün yalan konusu ile ilgili bir seminer vermesi için davet ederler. Salon tıka basa doludur, içeri girer, salondaki insanlara bakarak: "Seminere birazdan başlıyacağız fakat önce bir şeyi öğrenmem lazım. Tevfik Fikret'in son şiiri olan Yalana Övgü'yü kaçınız okudu?"
          Salondaki insanların çoğu el kaldırır. Yazar konuşmasına devam eder:
          "Doğru yere gelmişim, Tevfik Fikret'in öyle bir şiiri yok!.."

Ylmazrmeci

TELEVİZYON VE SOSYAL MEDYA İLE DÜNYADAKİ SUÇ İLİŞKİSİ
          
          Bir araştırmaya göre son yıllarda cinayet, hırsızlık, gasp, aile içi şiddet, miras ve komşu kavgaları, çocuk ve kadınlara yönelik taciz ve tecavüzler, alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi suçlar yaklaşık on kat artmış.
          
          Umberto Eco der ki: "Bence bir yazar, okurların kendisinden beklemediklerini yazmalıdır. Mesele onların ne istediğini sormak değil, onları değiştirebilmektir... ”
          
          Benzer şekilde televizyon kanalları da çok izlenen mafya, kirli sakallı çeteler, uyuşturucu, alkol veya yalan tarih dizi ve filmleri yerine toplumu doğru yönlendirecek film ve diziler yapmalılar.
          
          Televizyon evdeki okul gibidir. Aynı şekilde sosyal medya dedikleri siteler de cep telefonlarımızdaki okullardır. Özellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde meslek, kişilik ve karakter arayışındaki çocuklarımız bu dizi ve filmlerdeki karakterlere özenmekte, onları rol model olarak kabul etmektedir.
          
          Yine ülkemizde ve dünyada çok satılan kitaplara baktığımızda şiddet, uyuşturucu, aile için ensest ilişkiler, töre, üvey abi ve üvey baba, eşcinsellik gibi konuları görürüz. Netflix gibi paralı kanalların içeriklerinde eşcinsellik ve uyuşturucu (Uzakdoğu dizileri dışında) sıkça işlenerek adeta normalleştirilmeye çalışılıyor. Sözde ırkçılık ve homofobik söylemlerden şiddetle kaçındıklarını iddia ederlerken sadece beyaz ırk ve heteroseksüel kişiler kötülenip aşağılanıyor.
          
          Özetle toplumun yansıması diyebileceğimiz televizyon, diziler, filmler, kitaplar ve sosyal medya içeriklerinde hepimizin dikkatli olması ve yetkilileri göreve çağırması; 
          
          Ayrıca Umberto Eco'nun önerdiği gibi çok satılan, izlenen ve okunan değil toplumu olumlu yönde değiştirebilecek yayın yapılması gerekiyor. Sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.
          
          Yılmaz Örmeci
          Antalya, 24.02.2024

sincapmehtap

@Ylmazrmeci Merhabalar Yılmaz Bey. Yazdığınız her satıra katılıyorum.
Reply