"Hayatın böyle yaşandığını kim öğretti sana?" dedi sonda yakararak.
"Kimse öğretmedi. Kendi yolum bu. Mutsuz da olsam mutlu da olsam kendi seçtiğim,kendi adımlarımı attığım, düşsem bile kendimi kendimin kaldırdığı bir yol. Zaten önemli olan yolun sonu değil ki,yolun ta kendisi. Yolda bıraktıkların, kazandıkların... Vazgeçişlerin, sürüklenişlerin, pes etmeyişlerin, canla başla koşuşların... Biliyor musun ben hiç anlam veremem insanlar yolun sonunda sandıkları şeyi yolda bulmalarına rağmen niye sonuna kadar gider? Delilikten başka bir şey değil bu bana göre. " Uzun zaman sonra bana gülümsedi. İçimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Bir şeylerin devrildiğini... Bu çocuk tabularımı yıkıyor, girilmesin diye zincir vurduğum yerlerin zincirini kırıyordu. Bu çocuk bana hayatın hislerle de yaşanılabilir olduğunu kanıtlıyordu.
İşgal ediliyordum. Biri ruhuma sızıyordu. İşin ilginç tarafı bu duruma seyirci kalmayı tercih ediyordum. Göz göre göre. İzin veriyordum. Pandoranın kutusunu açsın diye kilidin anahtarının yerini gösteriyorum. Beni bulsun diye ayak izlerimi silmiyordum.