__since__

Giderken, kızdığımız her şey nasıl da anlamını yitiriyor. 
          	Geriye sadece hüznü kalıyor mazinin. 
          	Avuçlarımızda tuttuğumuz acının tozuyla el sallıyoruz birbirimize. 
          	Havaya karışan seslerimiz, sevinçlerimiz, kederlerimizle yıkanıyor yolculuğumuz. 
          	Sesi hiç dinmiyor kulaklarımızda, 
          	büyüyüp kalbimizde çağlayan o anne dualarının. 
          	Herkes bir hoşçakal kadar yalnız, 
          	herkes bir veda kadar kimsesiz duruyor kapısında zamanın.

__since__

Giderken, kızdığımız her şey nasıl da anlamını yitiriyor. 
          Geriye sadece hüznü kalıyor mazinin. 
          Avuçlarımızda tuttuğumuz acının tozuyla el sallıyoruz birbirimize. 
          Havaya karışan seslerimiz, sevinçlerimiz, kederlerimizle yıkanıyor yolculuğumuz. 
          Sesi hiç dinmiyor kulaklarımızda, 
          büyüyüp kalbimizde çağlayan o anne dualarının. 
          Herkes bir hoşçakal kadar yalnız, 
          herkes bir veda kadar kimsesiz duruyor kapısında zamanın.

__since__

… yüzünü gördüğüm ve kalbimin kıpırdadığını hatırladığım ilk andan bu yana, attığı her adımı bir hadise bilerek yazdım. Hadiseydi onun gülümsemesi, o gülümserdi ve evren nasıl titremezdi? Neredeyse kaç soluk aldığını, kaç soluk vereceğini sayacaktım. Öyle yazacaktım...

__since__

Bana verdiği aşkın sınırsızlık keyfiyeti beni neredeyse seçilmişliğime inandıracak olmuşken. Nasıl olup da şimdi, çölüm müsün suyum musun diye sorduruyordu? Bir boğulma muhakkaktı. Ve bu boğuluş incir ağacına sırtımı dayadığımda getirdiği bir fincan kahvenin sadeliği değildi. Ah benim hükmüm! Ah üzerimden bulutlar geçiren sevda! Depremden kuş, tufandan balık olanlar kurtuluyor. Ama ağır kış, kuşların kanadını, balıkların da denizini donduruyor. Böyle boğuşuyordum.
          N.B.