"ingilizler aflarını isteyenlere versinler mösyö, affı zalimler değil, mazlumlar verir. Çanakkale'de dövüşürken ne asi ne de esirdik. Namuslu bir millet gibi dövüştük, öldük, öldürdük. Ne zamandan beri ve hangi milletle savaşılırda mağlup olduğu zaman ona katil denilir?"
"ingiliz kanıyla Türk kanı bir mi madam?"
"Mikroskop altında ingiliz kanını görmedim. Rengi bizimki kadar kırmızı mı yoksa mavi mi, bilmiyorum. Fakat Türk kanı ateş gibi sıcak ve kırmızıdır."
"Peki madam, Türk kanını aşağılamıyorum. Yalnız kendinizi ingilizlere affettirmeye muhtaçsınız, demek istiyorum."
"Siz bizden af isteyiniz. Dün mütareke yaptınız, dün silahlarımızı bize bıraktırdınız. Bugün memleketimize hırsızları katilleri gönderiyorsunuz ve katilleri, hırsızları, tarihsel bir şerefe olan büyük donanmanız himaye etti. Yeşil İzmir'i kan ve alev içinde bıraktınız. Bakınız sokaklarına, üniformalı hırsızlar, katiller silahsız ahaliyi kurşunla, dipçikle öldürüyor. Her evden koltuğunda bir bohça, bir yunan nefret çıkıyor. İhtiyarların başı taşla ezilmiş, siyahlı kadınlar sürekli bu vahşi sürüden kaçışıyor. Elleri bağlı masum kafileleri sürgünleyerek, yüzlerine tükürerek, kan içinde sürükleyerek gemilerinizin önünden geçiriyorlar. Haydut'u alkışlamadığı için işte namuslu bir adamı parçalıyorlar, bir sürü yunan askeri onun kendini kapısının önünde bağırarak, söverek parçalıyorlar. Sırf eğlence için 5 yaşında bir çocuğa nişan alıyorlar. Zavallı yuvarlak küçük yaratık! Siyah gözlerini yaşlar kurumadan kalbinden vuruldu bir gül nişan o kadar iyi alındı ki, küçük dudaklarından 'anne' diye bir şikayet bile çıkmadı."